17 Şubat 2019

Naomi Kawase — Aşkın Gözü, Hikari



"Bir duyusunu kaybeden, bir dünyasını kaybeder" diyen Aristoteles'in dünyayı tanıma, anlama, bilme ve açıklama edimleri için, duyumun yaşamsal ve dünyasal önemine vurgu yapan sözünden alarak, odağında görme duyumunun yer aldığı sinema sanatının, görme engeli karşısındaki imkânını sorgulayan yönetmen Naomi Kawase'nin Japonya–Fransa ortak yapımı Aşkın Gözü (Hikari, Radiance, Vers la lumière) filminin göze ve kulağa çok etkileyici gelen, daha açılış sahnesinde, yapmış olduğu projede görme engelliler için filmleri seslendiren Misako'nun sesini dinlerken ve alt yazıları okurken, film karelerindeki neredeyse bütün hareket ve edimleri kelimelerle zihinde resmederek bir yandan filme sürekli metinsel bir yapı oluşturduğunu anlıyoruz.

Gören gözler için fark edilemeyecek kadar sıradan olan günlük yaşam akışında, film karesindeki aktör ile görme engelli alımlayıcı özne arasına giren üçüncü bir kişinin dillendirilmesiyle bir yandan görme engelini aşmaya katkı sağlayan ve dışarıdan yapılan metinsel anlatının belki mucizevi bir şekilde, kelimelerle film karelerindeki hareketin ve zamanın imgelem dünyasında yeniden canlandırıldığına, yapılan her hareketteki duyguların farklılığına, etraftaki sesler dinlenildiğinde gerekli gereksiz ne kadar farklı sese maruz kalındığına, pek çok duyumlama ediminin algıya dönüşmediğine ve farkına bile varılmadığına, gözlerimizle, kulaklarımızla ve en çok da kalbimizle şahit oluyorken, öte yandan filmi betimleyen ifadelerle örülü metinlerin, filmdeki özne ile alımlayıcı özne arasına girerek insanın imgelemine müdahale içeriği taşıyıp taşımadığı gibi sinemq dili ve estetiği açısından çok ciddi bir farkındalığa ve tartışmaya konu olabilecek sorunsalı içerdiğini düşünüyoruz.

Filmlerin sessiz olan bölümlerini görme engelliler için önce betimleyen, daha sonra ise yazdığı bu betimsel ifadeleri bir grup görme engellinin eleştirel katkılarını da alan Misako, zahmetli bir çalışma ve yeniden üretim sürecinden sonra, betimsel anlatıların anlaşılırlığına yönelik geri bildirimle metinlerini desteklemektedir. Yine böylesine yapılan toplantıların birinde eskiden bir fotoğraf sanatçısı ve kameraman olan, zamanla görme duyusunu yitiren ve bütün gece çalıştığını bile fark edemeyen Nakamori'nin, Misako’nun betimlemelerini acımasızca eleştirmesi ve görme engellilerin hayal gücüne fazlasıyla müdahale edildiğini düşündüğünü ileri sürmesi sonrasında, Misako ile Nakamori arasındaki gerilimli ve karşılıklı tartışmalara rağmen Misako, Nakamori'nin çekim alanına girmeye başlar, Nakamori'yi tanımaya çalışma dürtüsüne yenik düşer. Filmde çok etraflıca ve derinlemesine ortaya konulmasa da, Misako'nun onu çok küçükken terk edip giden babasına duyduğu özlemi ve babanın evi terk edip gitmesinin yarattığı travmayı atlatamamış olan annesinin yaşamdan kopmuş hali, Misako'nun Nakamori'ye doğru neden ve nasıl çekildiğini izleyiciye aslında açıklamış olur. Nakamori'nin görme yeteneğini büyük ölçüde kaybetmeden önce ünlü bir fotoğrafçı olduğunu öğrenen Misako, bir sergide yer alan güneşim batımını gösteren fotoğrafı görünce, kendi geçmişiyle tekrar bağ kurmasına vesile olan bu fotoğraftan çok etkilenir. Sayesinde uzun zamandır içinde yer alan boşlukla hesaplaşacağı bir fotoğraf karesi, anne-baba-kız arasındaki ailevi boşluğu ve acıyı yaşayan Misako ile hayata küsmüş ve ışığı sönmüş olan Nakamori'nin, birlikte gittikleri fotoğrafın çekildiği yerde birbirine yakınlaşmasını sağlar.

İnsanın derinliklerinden vicdanına doğru yükselen acı, geçmişinden bugününe savrulan özlem, bir türlü kapanmayan bir uçurum olarak ayrılık, yaşamın itici gücü olarak sevme-sevilme, varoluş sebebi olan görüntülemenin duyumsal şartı olan görme yetisinin yitimi, duyguların anlatımını ve betimini mesleğe dönüştürme, gündelik yaşam içerisindeki sayısız nesne, kişi, olay, renk, konuşmanın, ışık ve ses temelinde yaşamı nasıl doldurduğu, sinemanın temel tözü sayılabilecek ses, ışık, zaman ve hareket temalarının, filmsel diyaloglar aracılığıyla sorgulandığı Aşkın Gözü, sinema sanatı ve dili üzerine refleksiyon yapmayı deniyor.

Doğa, insan ve toplum önünde bireyin iletişimini, etkileşimi ve ilişkilerini konu alan sinema sanatının, bir sanat eseri olarak estetik obje ve estetik süje (alımlayıcı) arasındaki ilişkide şekillenen filmde, özne–nesne ikiliğini de aşarak, filmi seyir etkinliğinde, görme engelliler için üçüncü bir göz olarak betimleyiciyi aramıza davet ediyor. Görme engeli olmadan, filmin içerisindeki renk, ışık, ses, olay örgüsü, mizansen, müzik ve karakter gibi göstergeler, düşünce ve duyguların göstereni iken; Aşkın Gözü filminde, görme duyusunun varlığı ve işlemesini şart koşan renk, ışık, ses, olay örgüsü, mizansen, müzik ve karakter gibi göstergeler, sanatsal edimde üçüncü bir özne olarak betimleyici dolayımıyla, hayal gücünde canlandırılarak ve yeniden üretilerek gösterilene dönüştürülür; başka bir deyişle görme engeli olmadan izlenen filmde gösterilen-gösteren ilişkisi film karesinde kurulurken, Aşkın Gözü'nde gösterilen-gösteren ilişkisi, betimleyici dolayımıyla insanın kalbinde, imgeleminde, sezgilerinde birleşir.



Yazının yayınlanmasında gösterdiği incelikten ötürü Yasin Dereli'ye teşekkürlerimle.

Benzer okumalar:

Aki Kaurimaski, Kibritçi Kız

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

2011–2024 idea, schola, zâhir âlem