15 Şubat 2015

Abbas Kiyarüstemi ― Köker Üçlemesi

Erzurum, Temmuz 2011

Arkadaşımın evi nerede ― خانه دوست کجاست ― Hane-i dost kocast [1987]

Köker Üçlemesi‘nin 1987 yılında çekilen ilk minimal filmi. Serinin ilk filmi “Arkadaşımın Evi Nerede?” dışındaki diğer iki film ise, Zendegi va Digar Hich (1991) (Ve yaşam sürüyor) ve Zire Darakhatan Zeyton. (Zeytin Ağaçları Altında) (1994)

Kiyarüstemi’nin fıtrat diline yakın bir dil kullandığı filmlerinde belirgindir. Çocukların kendi dilinden, onların saf ve kirlenmemiş kalplerinden izleyiciye  verdiği güzellikle dolu mesajları hem eleştirmenler tarafından hem de izleyici kesimi tarafından olumlu şekilde değerlendirilmektedir. Kiyarüstemi, hedeflerinde nokta-i nazarı yakalayabilen Doğunun özel isimlerinden. Filmlerinde gerçekdışılık yok, salt gerçeklik.

Kiyarüstemi’nin sözünü ettiğimiz fıtrat dili hususunda Majid Majidi, Cafer Penahi, Bahman Ghobadi gibi İran Sineması’nın başarılı yönetmenleri de filmlerinde basit ve yalın bir sinema tekniği kullanırlar. Çocukların kirlenmemiş fıtratları tercihlerinde belirleyici olabilmektedir. Kimi zaman bir an, kimi zaman bir araba yolculuğu, kimi zaman bir ev uzun metraja dönüşebilmektedir.

“Arkadaşımın evi nerede?” ise bize bunları sunan ögelerden sadece birisi. Arkadaşına kendisinde kalan defterini vermek için onun evini arayan Ahmed’in naif yolculuğu var ortada. Bu sıradan bir olay ama gelişen hadiseler ve filmin hareketliliği sizi olayın içine alabiliyor. Zamanın az olması, ertesi gün ödev teslim etme zorunluluğu, evin yerini bilememesi, koşuşturmalar bize çocuk gözünden bir “mücadele”nin resmi.

Ahmed’in Muhammed Rıza Nimetzade için ortaya koyduğu saf fedakarlık, çocukların omuzunda toplumsal ve bireysel yükümlülük ve de vicdan-sevgi-sadakat üçgeninde kavramların harmanlaması da İran Sineması dolayısıyla da Kiyarüstemi’nin bu filminde de üzerinde durduğu temel kavramlar. Ahmed’in yokuşlara çıkışı, kendisinin koşarken, diğerinin bir binek hayvanına binmesi; sonrasında Ahmed’in dede ile aralarındaki diyalog sekanslarıysa tamamıyla doğal ve naif. Biz dededen sıkılmamız gerekirken, dededen sıkılmıyor aksine Kiyarüstemi o yaşlı adam ile bize “sabır” ve “sevgi” veriyor.

Diyagramsal düşündüğümüzde Köker Üçlemesi (Deprem Üçlemesi)’nin ilki olan “Arkadaşımın evi nerede?” ile serinin diğer filmleri arasında çeşitli atıflar sağlanarak merkezi alanda bir gerçeklik yatıyor. Kiyarüstemi serinin son iki filmini birincisinden çok ayrı tutuyor, zira birincisine nazaran diğerlerinde hayatın daha sert yönü ve tüm zorluklara rağmen yaşama tutunma temaları ağırlıklıdır ve de bu serinin tek ortak noktası üç filmin de Köker Köyü’nde geçmesidir.

Ödüllü bu filmin adıysa İranlı Şair Sohrab Sepehri‘nin “Dostun evi nerede?  şiirinden gelmektedir.

“Dostun evi nerede?” diye sordu atlı şafak vakti
Gökyüzü durakladı
Yolcu, verdi kumların karanlığına dudağındaki ışığı
Parmağıyla gösterdi akkavağı ve dedi:
Ağaca gelmeden
Bir bahçe yolu var, daha yeşil Tanrı’nın düşünden
Aşk orada sadakat kanatları kadar mavi.
Gidersin sokağa yolun sonuna kadar; büluğ baş
Gösterir arkadan
Sonra saparsın yalnızlık çiçeği tarafına
Güle iki adım kala
Durursun yer mitolojisinin ebedi fıskıyesinin dibinde
Ve şeffaf bir koku sarar seni
Fezanın akışkan samimiyetinden bir hışırtı duyarsın
Bir çocuk görürsün
Çıkmış yüksek çama, yavru alıyor nur yuvasından
Ve sorarsın ona:
“Dostun evi nerede?”

Sohrab Sepehri



Ve Yaşam Sürüyor ― زندگی و دیگر هیچ ― Zendegi ve diger hiç [1991]

Abbas Kiyarüstemi’nin Köker Üçlemesi’nin ikinci filmi Zendegi va Digar Hich. 1991 yılı yapımı bu film, deprem sonrası Köker’e ulaşmaya çalışan bir baba ve oğlunun gözünden anlatıyor hikâyesini. Zendegi, Farsçada “yaşam” demek. Film Türkiye’de “Ve Yaşam Sürüyor” adıyla biliniyor.

 Kiyarüstemi’nin kameralarını sokaklara taşıdığını biliyoruz. Kendi disiplinindeki temel amaç oyuncuların hiçbir gösteriş yanının olmadığını göstermek ve bunları yönetirken doğal hallerini izleyiciyle buluşturmak. Köker köyüne ulaştığımızda ilk filmimiz olan Khane-ye Doust Kodjast (Arkadaşımın evi nerede)'ın çekim yerlerini görüyor, ilk filmde oynayan oyuncuları sırasıyla görüyoruz. Kiyarüstemi, ilk filminde kullandığı ama bizim bilmediğimiz noktaları oyuncuların replikleriyle veriyor.

Babanın elinde taşıdığı Fransızca yazılı (Où est la maison de mon ami) ilk film afişiyle Ahmed’i arayışı sürecinden Kiyarüstemi’nin 1997 yılı yapımı olan Ta'm-e guilass (Kirazın Tadı) filmi geliyor aklımıza. Zira, Kirazın Tadı filmindeki araba içi çekimler bu filmde de epey yerini alıyor. Kiyarüstemi’nin kameraları arabaya gizlice yerleştirdiği konuşulur ve de bundan dolayıdır ki oyuncu kadrosunda olmayan oyuncuların bile jestleri ve mimikleri gerçeğe çok yakın hatta gerçek bile diyebileceğimiz seviyededir.

Küçük diyaloglar, büyük hissiyatlar var kalbinde Kiyarüstemi’nin. Çoçuğun sahipsiz ve yıkılmış bir büfeden içecek almak istemesi neticesinde babasının cebinden para çıkarıp kimsesiz o büfeye parayı koyması da hissiyatın bir derecelendirilmesi. Filmin her yerinde bir acı var, bir yaşanmışlık. Arabanın her duruşu bize türlü acıları gösteriyor. Ölümün soğuk yüzünü gösteriyor. Küçücük bir sinekten bile dersini veriyor Kiyarüstemi. Yaşam kurtaran sinekler...

“Ağa, Hazret Ağa, Kurban, Hanım, Bey” gibi hitap şekilleriyle de Fars kültüründeki kibarlığa tanıklık ediyoruz. Filmin tabanında merhamet, acı, vicdan, birlik, yaşam yatıyor. Babanın arabayı durdurup o Yaşlı Kadın’ın dudaklarını büzerek ve sonradan kendi acısını ağlayarak anlatmaya başlaması sadece Deprem’de çocuklarını ve torunlarını kaybeden Yaşlı bir kadına ait olabilir. Asla bir başkası değil. Sonunda ettiği duaysa, kalp genişliğine ve derinliğine bir işaret.

Dünya Kupası dört yılda bir, depremse kırk yılda bir oluyor…

İki boyutlu bir ilerleyiş söz konusu. Bir yandan acı varken, bir yandan da Brezilya – İskoçya (Almanya) maçı izleme gibi bir durum var filmde. Yas kelimesine vurgu değil esas, filmdeki amaç onca yıkımın içinde hayata tutunabilecek bir dal arayışı. Babanın söylediği söz de filmimizin adı oluyor: “Ve Yaşam sürüyor” Hatta bütün yakınlarını kaybeden genç adamın depremden iki gün evlenmesi de bu hususa örnek teşkil edebilmektedir: “Danışabileceğimiz hiçbir büyüğümüz kalmadı, kimi 3 gün, kimi 7 gün, kimi 40 gün, kimi de 1 yıl bekleyin dedi ama ne gerek vardı ki?..”

Zendegi va digar hich, acının diğer yüzü. Köker Üçlemesi kapsamında izlenilmesi gereken bir yapım.















Zeytin Ağaçları Altında ― زیر درختان زیتون ― Zir-i dırahtan-i zeytun [1994]

Abbas Kiyarüstemi’nin Köker Üçlemesi (Deprem Üçlemesi)'nin sonuncu ve 1994 yılı yapımı filmi Zire Darakhatan Zeyton. Türkçe özgün çevirisiyle : “Zeytin Ağaçları Altında”

 Zire Darakhatan Zeyton, yönetmen Kiyarüstemi’nin üçlemenin ikinci filmi olan Zendegi va Digar Hich’i (Ve Yaşam Sürüyor, 1991) çekerken üçüncü filmini de hazırladığını görüyoruz. Üçlemenin birinci filmi Khane-ye Doust Kodjast (Arkadaşımın evi nerede, 1987) oyuncuları ise bu filmimiz de ara ara gözüküyor. Böylelikle bu filmi izlemenin ön koşulu olarak, serinin ilk iki filmini izleme zorunluluğunu getiriyor yönetmen.

Açılış sahnesi Tahran’ın 350 km kuzeyinde yer alan Köker köyündeki çarşaflı bayan öğrenci seçimi ile başlıyor. Yönetmeni oynayan aktör Mohamed Ali Keshavarz (Muhammed Ali Keşavarz) ve seçilen diğer oyuncular kendi adlarıyla yer alıyor. Zendegi va Digar Hich’te depremin hemen ardından evlenen Hossein Rezai (Hüseyin Rızai) ve Tahereh Ladanian (Tahire Ladanian) bu filmimizin temel çekirdeğini oluşturuyor ve hikâye bu temel üzerine atılıyor.

Devrim sonrası dönemdeki bir üçlemedir Köker Üçlemesi. Kiyarüstemi, bu üç filmi birbiriyle bağlantılı kılar. Birini izlemeden diğerinin mantığını bulmak, tam anlamıyla oturmak zordur. Ama bu Kieslowski’nin Üç Renk Üçlemesi için geçerli değildir. Orada birbirinden bağımsız temalar işlenir ama Köker’de durum aynı değil. Bu ince bir nokta. Bunu kaçırmamak gerekir. Serbest işleyen bir seyir var Kiyarüstemi’nin bu filminde. Olaylar doğaçlama gelişir ve bize bunların aslında doğaçlamanın nasıl bir kurgu olduğunu söyler. Zeytin Ağaçları Altında, Üçlemenin sönük bir yanıdır. Bu üçleme, kendi zirvesine Zendegi va Digar Hich’te ulaşmıştır. Khane-ye Doust Kodjast ise temelleri sağlam atmıştır.  Zeytin Ağaçları Altında ise bu iki filmin yanında biraz buruk kalmıştır. Kirazın Tadı ile ilişkilendirilebilir.

Soğuk rüzgârlar ve uçsuz bucaksız ekin tarlaları ve de onların üstündeki dirilişi simgeleyen Zeytin Ağaçları… Filmdeki zeytin ağaçları, köylüler özel bir seçimdir. Bundaki kısas, Kiyarüstemi’nin toprağın aldığı gibi verdiği duygusuna hakikat üzerinden atış yapma ve insanın zorluklar karşısında ayakta durması gerektiği tercihidir ki bu filmin sonuna dek yer alır. Zeytin Ağaçları Altında, ilk iki filmin yanında biraz yitiriliş ve diriliş izi taşıması, kendi içinde hem olumlu hem olumsuz yönlerini barındırmasından dolayıdır.

Köker’deki zig-zag patika yol ve tepedeki ağaç bu üçlemenin en anahtar sahnesidir. İlk iki filmde de gözüken bu yokuş ve ağaç bağıntısı bu filmin de mesaj kaygılarından birini oluşturmaktadır ve her filmin temasına göre yoğrulabilmektedir. Bu patika yol, Arkadaşımın evi nerede?’de dostluğun ve merhametin yolunu; Ve yaşam sürüyor’da hayatın zorluklarına rağmen umudun yokuşunu, Zeytin Ağaçları Altında ise değişen adreslerin, seslerin, geçmişlerin yeşilin ortasında filizlenmesi için atılan tohumu simgeler. Hüseyin’in Tahire’nin arkasından umutsuzca gidişi, Tahire’ninse Hüseyin’e ketum oluşu ve ona sırt dönüşü bizi Zeytin Ağaçlarına ve dalgalanan ekin bahçelerine bırakır. Yaşıyor muyuz yoksa kaçacak mıyız bu sert dünyadan sorusunu sormamız içindir bu.

Abbas Kiyarüstemi,  Zeytin Ağaçları ile bize yeniden dirilişi ve toprak metaforunu kullanarak umudu, birliği ve dirliği özetler. İnsan, hayatın her aşamasında türlü zorluklarla karşılaşabilir ve umudunu yitirme noktasına gelebilir ve de isyan noktasına ulaşabilir. Bu nokta bireyin kendi fıtratının saflığı ve güzelliğinin derecesi ile doğru orantılı olup, asıl bu noktada ne gibi bir yol izleyeceği esastır. Zeytin Ağaçları Altında’dır insan. Ona su verir, emek verir. Güzele döndüğündeyse geçmişin o kötü anıları unutulmuştur artık. Hüseyin’in ekin tarlalarında koşuşu bizi Zeytin Ağaçlarının ötesine götürüyor ve dirilişin duruşu oluyorsa, daldaki zeytinleri toplamanın zamanı gelmiş demektir.

Zeytin Ağaçları Altında, soğuk rüzgârdan arta kalan küllerden oluşuyor. Deprem, gidenler, gelenler, kazanılanlar, kaybedilenler… Her şey kendi içinde zıtlığını barındırıyorken, insanın aldanmaması elzem. Gördüklerimiz ve görmediklerimiz var. Kiyarüstemi, âmâ gözleri ve kalpleri açmak için el uzatıyor ve sunduğuysa bir zeytin dalı.

























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder