Erzurum, Temmuz 2011
Arkadaşımın evi nerede ― خانه دوست کجاست ― Hane-i dost kocast [1987]
Köker
Üçlemesi‘nin 1987 yılında çekilen ilk minimal filmi. Serinin ilk filmi
“Arkadaşımın Evi Nerede?” dışındaki diğer iki film ise, Zendegi va Digar Hich
(1991) (Ve yaşam sürüyor) ve Zire Darakhatan Zeyton. (Zeytin Ağaçları Altında)
(1994)
Kiyarüstemi’nin
fıtrat diline yakın bir dil kullandığı filmlerinde belirgindir. Çocukların
kendi dilinden, onların saf ve kirlenmemiş kalplerinden izleyiciye verdiği güzellikle dolu mesajları hem
eleştirmenler tarafından hem de izleyici kesimi tarafından olumlu şekilde
değerlendirilmektedir. Kiyarüstemi, hedeflerinde nokta-i nazarı yakalayabilen Doğunun
özel isimlerinden. Filmlerinde gerçekdışılık yok, salt gerçeklik.
Kiyarüstemi’nin
sözünü ettiğimiz fıtrat dili hususunda Majid Majidi, Cafer Penahi, Bahman
Ghobadi gibi İran Sineması’nın başarılı yönetmenleri de filmlerinde basit ve
yalın bir sinema tekniği kullanırlar. Çocukların kirlenmemiş fıtratları
tercihlerinde belirleyici olabilmektedir. Kimi zaman bir an, kimi zaman bir
araba yolculuğu, kimi zaman bir ev uzun metraja dönüşebilmektedir.
“Arkadaşımın
evi nerede?” ise bize bunları sunan ögelerden sadece birisi. Arkadaşına
kendisinde kalan defterini vermek için onun evini arayan Ahmed’in naif
yolculuğu var ortada. Bu sıradan bir olay ama gelişen hadiseler ve filmin
hareketliliği sizi olayın içine alabiliyor. Zamanın az olması, ertesi gün ödev
teslim etme zorunluluğu, evin yerini bilememesi, koşuşturmalar bize çocuk gözünden
bir “mücadele”nin resmi.
Ahmed’in
Muhammed Rıza Nimetzade için ortaya koyduğu saf fedakarlık, çocukların omuzunda
toplumsal ve bireysel yükümlülük ve de vicdan-sevgi-sadakat üçgeninde
kavramların harmanlaması da İran Sineması dolayısıyla da Kiyarüstemi’nin bu
filminde de üzerinde durduğu temel kavramlar. Ahmed’in yokuşlara çıkışı,
kendisinin koşarken, diğerinin bir binek hayvanına binmesi; sonrasında Ahmed’in
dede ile aralarındaki diyalog sekanslarıysa tamamıyla doğal ve naif. Biz
dededen sıkılmamız gerekirken, dededen sıkılmıyor aksine Kiyarüstemi o yaşlı
adam ile bize “sabır” ve “sevgi” veriyor.
Diyagramsal
düşündüğümüzde Köker Üçlemesi (Deprem Üçlemesi)’nin ilki olan “Arkadaşımın evi
nerede?” ile serinin diğer filmleri arasında çeşitli atıflar sağlanarak merkezi
alanda bir gerçeklik yatıyor. Kiyarüstemi serinin son iki filmini birincisinden
çok ayrı tutuyor, zira birincisine nazaran diğerlerinde hayatın daha sert yönü
ve tüm zorluklara rağmen yaşama tutunma temaları ağırlıklıdır ve de bu serinin tek
ortak noktası üç filmin de Köker Köyü’nde geçmesidir.
Ödüllü bu
filmin adıysa İranlı Şair Sohrab Sepehri‘nin “Dostun evi nerede? şiirinden gelmektedir.
“Dostun
evi nerede?” diye sordu atlı şafak vakti
Gökyüzü
durakladı
Yolcu,
verdi kumların karanlığına dudağındaki ışığı
Parmağıyla
gösterdi akkavağı ve dedi:
Ağaca
gelmeden
Bir
bahçe yolu var, daha yeşil Tanrı’nın düşünden
Aşk
orada sadakat kanatları kadar mavi.
Gidersin
sokağa yolun sonuna kadar; büluğ baş
Gösterir
arkadan
Sonra
saparsın yalnızlık çiçeği tarafına
Güle
iki adım kala
Durursun
yer mitolojisinin ebedi fıskıyesinin dibinde
Ve
şeffaf bir koku sarar seni
Fezanın
akışkan samimiyetinden bir hışırtı duyarsın
Bir
çocuk görürsün
Çıkmış
yüksek çama, yavru alıyor nur yuvasından
Ve
sorarsın ona:
“Dostun
evi nerede?”
Sohrab Sepehri
Ve Yaşam Sürüyor ― زندگی و دیگر هیچ ― Zendegi ve diger hiç [1991]
Abbas
Kiyarüstemi’nin Köker Üçlemesi’nin ikinci filmi Zendegi va Digar Hich. 1991
yılı yapımı bu film, deprem sonrası Köker’e ulaşmaya çalışan bir baba ve
oğlunun gözünden anlatıyor hikâyesini. Zendegi, Farsçada “yaşam” demek. Film
Türkiye’de “Ve Yaşam Sürüyor” adıyla biliniyor.
Kiyarüstemi’nin
kameralarını sokaklara taşıdığını biliyoruz. Kendi disiplinindeki temel amaç
oyuncuların hiçbir gösteriş yanının olmadığını göstermek ve bunları yönetirken
doğal hallerini izleyiciyle buluşturmak. Köker köyüne ulaştığımızda ilk
filmimiz olan Khane-ye Doust Kodjast (Arkadaşımın evi nerede)'ın çekim yerlerini
görüyor, ilk filmde oynayan oyuncuları sırasıyla görüyoruz. Kiyarüstemi, ilk
filminde kullandığı ama bizim bilmediğimiz noktaları oyuncuların replikleriyle
veriyor.
Babanın
elinde taşıdığı Fransızca yazılı (Où est la maison de mon ami) ilk film afişiyle
Ahmed’i arayışı sürecinden Kiyarüstemi’nin 1997 yılı yapımı olan Ta'm-e guilass
(Kirazın Tadı) filmi geliyor aklımıza. Zira, Kirazın Tadı filmindeki araba içi
çekimler bu filmde de epey yerini alıyor. Kiyarüstemi’nin
kameraları arabaya gizlice yerleştirdiği konuşulur ve de bundan dolayıdır ki
oyuncu kadrosunda olmayan oyuncuların bile jestleri ve mimikleri gerçeğe çok
yakın hatta gerçek bile diyebileceğimiz seviyededir.
Küçük
diyaloglar, büyük hissiyatlar var kalbinde Kiyarüstemi’nin. Çoçuğun sahipsiz ve
yıkılmış bir büfeden içecek almak istemesi neticesinde babasının cebinden para
çıkarıp kimsesiz o büfeye parayı koyması da hissiyatın bir derecelendirilmesi.
Filmin her yerinde bir acı var, bir yaşanmışlık. Arabanın her duruşu bize türlü
acıları gösteriyor. Ölümün soğuk yüzünü gösteriyor. Küçücük bir sinekten bile
dersini veriyor Kiyarüstemi. Yaşam kurtaran sinekler...
“Ağa, Hazret
Ağa, Kurban, Hanım, Bey” gibi hitap şekilleriyle de Fars kültüründeki kibarlığa tanıklık ediyoruz. Filmin tabanında merhamet, acı, vicdan, birlik, yaşam
yatıyor. Babanın arabayı durdurup o Yaşlı Kadın’ın dudaklarını büzerek ve
sonradan kendi acısını ağlayarak anlatmaya başlaması sadece Deprem’de
çocuklarını ve torunlarını kaybeden Yaşlı bir kadına ait olabilir. Asla bir
başkası değil. Sonunda ettiği duaysa, kalp genişliğine ve derinliğine bir
işaret.
Dünya Kupası
dört yılda bir, depremse kırk yılda bir oluyor…
İki boyutlu
bir ilerleyiş söz konusu. Bir yandan acı varken, bir yandan da Brezilya –
İskoçya (Almanya) maçı izleme gibi bir durum var filmde. Yas kelimesine vurgu
değil esas, filmdeki amaç onca yıkımın içinde hayata tutunabilecek bir dal
arayışı. Babanın söylediği söz de filmimizin adı oluyor: “Ve Yaşam sürüyor”
Hatta bütün yakınlarını kaybeden genç adamın depremden iki gün evlenmesi de bu
hususa örnek teşkil edebilmektedir: “Danışabileceğimiz hiçbir büyüğümüz
kalmadı, kimi 3 gün, kimi 7 gün, kimi 40 gün, kimi de 1 yıl bekleyin dedi ama
ne gerek vardı ki?..”
Zendegi va
digar hich, acının diğer yüzü. Köker Üçlemesi kapsamında izlenilmesi gereken
bir yapım.
Zeytin Ağaçları Altında
Abbas Kiyarüstemi’nin Köker Üçlemesi
(Deprem Üçlemesi)'nin sonuncu ve 1994 yılı yapımı filmi Zire Darakhatan
Zeyton. Türkçe özgün çevirisiyle : “Zeytin Ağaçları Altında”
Açılış sahnesi Tahran’ın 350 km
kuzeyinde yer alan Köker köyündeki çarşaflı bayan öğrenci seçimi ile başlıyor.
Yönetmeni oynayan aktör Mohamed Ali Keshavarz (Muhammed Ali Keşavarz) ve
seçilen diğer oyuncular kendi adlarıyla yer alıyor. Zendegi va Digar Hich’te
depremin hemen ardından evlenen Hossein Rezai (Hüseyin Rızai) ve Tahereh
Ladanian (Tahire Ladanian) bu filmimizin temel çekirdeğini oluşturuyor ve
hikâye bu temel üzerine atılıyor.
Devrim sonrası dönemdeki bir
üçlemedir Köker Üçlemesi. Kiyarüstemi, bu üç filmi birbiriyle bağlantılı kılar.
Birini izlemeden diğerinin mantığını bulmak, tam anlamıyla oturmak zordur. Ama
bu Kieslowski’nin Üç Renk Üçlemesi için geçerli değildir. Orada birbirinden
bağımsız temalar işlenir ama Köker’de durum aynı değil. Bu ince bir nokta. Bunu
kaçırmamak gerekir. Serbest işleyen bir seyir var Kiyarüstemi’nin bu filminde.
Olaylar doğaçlama gelişir ve bize bunların aslında doğaçlamanın nasıl bir kurgu
olduğunu söyler. Zeytin Ağaçları Altında, Üçlemenin sönük bir
yanıdır. Bu üçleme, kendi zirvesine Zendegi va Digar Hich’te ulaşmıştır. Khane-ye
Doust Kodjast ise temelleri sağlam atmıştır. Zeytin Ağaçları Altında ise bu iki filmin yanında
biraz buruk kalmıştır. Kirazın Tadı ile ilişkilendirilebilir.
Soğuk rüzgârlar ve uçsuz bucaksız
ekin tarlaları ve de onların üstündeki dirilişi simgeleyen Zeytin Ağaçları…
Filmdeki zeytin ağaçları, köylüler özel bir seçimdir. Bundaki kısas,
Kiyarüstemi’nin toprağın aldığı gibi verdiği duygusuna hakikat üzerinden atış
yapma ve insanın zorluklar karşısında ayakta durması gerektiği tercihidir ki bu
filmin sonuna dek yer alır. Zeytin Ağaçları Altında, ilk iki filmin yanında
biraz yitiriliş ve diriliş izi taşıması, kendi içinde hem olumlu hem olumsuz
yönlerini barındırmasından dolayıdır.
Köker’deki zig-zag patika yol ve
tepedeki ağaç bu üçlemenin en anahtar sahnesidir. İlk iki filmde de gözüken bu
yokuş ve ağaç bağıntısı bu filmin de mesaj kaygılarından birini oluşturmaktadır
ve her filmin temasına göre yoğrulabilmektedir. Bu patika yol, Arkadaşımın evi
nerede?’de dostluğun ve merhametin yolunu; Ve yaşam sürüyor’da hayatın
zorluklarına rağmen umudun yokuşunu, Zeytin Ağaçları Altında ise değişen
adreslerin, seslerin, geçmişlerin yeşilin ortasında filizlenmesi için atılan
tohumu simgeler. Hüseyin’in Tahire’nin arkasından umutsuzca gidişi,
Tahire’ninse Hüseyin’e ketum oluşu ve ona sırt dönüşü bizi Zeytin Ağaçlarına ve
dalgalanan ekin bahçelerine bırakır. Yaşıyor muyuz yoksa kaçacak mıyız bu sert
dünyadan sorusunu sormamız içindir bu.
Abbas Kiyarüstemi, Zeytin Ağaçları ile bize yeniden dirilişi ve
toprak metaforunu kullanarak umudu, birliği ve dirliği özetler. İnsan, hayatın
her aşamasında türlü zorluklarla karşılaşabilir ve umudunu yitirme noktasına gelebilir
ve de isyan noktasına ulaşabilir. Bu nokta bireyin kendi fıtratının saflığı ve
güzelliğinin derecesi ile doğru orantılı olup, asıl bu noktada ne gibi bir yol
izleyeceği esastır. Zeytin Ağaçları Altında’dır insan. Ona su verir, emek
verir. Güzele döndüğündeyse geçmişin o kötü anıları unutulmuştur artık.
Hüseyin’in ekin tarlalarında koşuşu bizi Zeytin Ağaçlarının ötesine götürüyor
ve dirilişin duruşu oluyorsa, daldaki zeytinleri toplamanın zamanı gelmiş
demektir.
Zeytin Ağaçları Altında, soğuk rüzgârdan
arta kalan küllerden oluşuyor. Deprem, gidenler, gelenler, kazanılanlar,
kaybedilenler… Her şey kendi içinde zıtlığını barındırıyorken, insanın
aldanmaması elzem. Gördüklerimiz ve görmediklerimiz var. Kiyarüstemi, âmâ gözleri ve kalpleri açmak için el uzatıyor ve sunduğuysa bir zeytin
dalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder