12 Nisan 2015

Rafi Pitts ― Zemestan

Rafi Pitts


Bir kadın, bir adam. Adam, güçsüz ve çelimsiz, tükenmiş. Bir harabeyi andırıyor. Umudu, iş bulma gayesiyle ailesini geçindirebilmek. Kadın, eşine oranla daha vakur, mazlum ve derin. Adam, bu kasabada itilip kakılmış, tıkanmış bir köşede. Evi terk etmeli, terk ediyor da, iş bulma ümidiyle. Dönmeli ve ailesine bakmalı. Kadın, nihayetinde bir kızı ve yaşlı annesiyle izbe bir yerde yaşantısına devam ediyor. Zemestan'ın hikâyesinin şekillenmesi bu noktada başlıyor, yaşama tutunma, yokluğun sorgulanışı ve umut. Mevsimse zemestan, yani kış.

Evvelden Ahire

Rafi Pitts'in karakterleri taşradandır. Onların kıyafetleri metropolitan yaşantısından izler taşımaz. Eski, yırtılmaya matuf. Endüstriyelleşmiş toplumun ötesindedirler ve yokluğa mahkumdurlar. Şehir düzen hiyerarşisi yoktur. Birbirlerine tutunmuşlardır ve yaşama direnirler. Umutları vardır, bir nefeslik ömürleri semaver çaylarının buharında tazelenir, yeni bir gün için. Kadının bir ismi vardır belki ama bunu hiç duymayız. Rafi Pitts, kadının mizacını bir toplum figürü çerçevesinde anlatır. İsimlerin bir önemi yoktur ve insan çoğu zaman hayal kırıklığına uğrar. Kadının dokuma tezgahlarında, tekstil atölyelerinde çalışarak edindiği para (sermaye) insan ilişki bağlarını yavaşça sıkar, onu boğmaya çalışır, hayatını karartmaya iten güçtür burada. Bir noktada parayla var olur, refaha erişir; parasız yok olur, selameti kaybolur. Pitts'in kadın karakteri gayet anaç bir modelde konuşlanmıştır. Tek başınadır, çalışır, evine ekmek parası getirir. Zâhirde çalışkan, ayakları üstünde duran, minnet etmeyen bir yapı; bâtındaysa bir eşe muhtaç, mazlum ve sancısı dinmeyen.

Küçük kız karakter modelinde tarumar olmuş bir nesil vardır. Onun geleceğinin nuru, kıyafetlerinin zulmetiyle iç içe geçmiş. Susuşu, bakışları manidar; babası yitip gitmiş uzaklara, küçük hayalleri gibi. Pek konuşmuyor, fıtratı pür. Yaşamı tek gözlü bir odada sabitlenmiş. İçerisi kıtlık. Dışarıda bir salgın, var olabilmenin sancısı, yokluğun varlığı. Yönetmen Pitts'in küçük kıza yüklediği güçlü anlam, kadın prototipinin duruşuyla paraleldir. Kız, bu dünyanın çetinliğini ileriki yaşlarda değil küçükken öğrenmiştir. Annesinin metanetinden almış, hakkaniyetini yitirmemiş. Öldürülmüş çocukluğunu gizliyor. Bunu da tebessümünün içinde muhafaza ediyor. Tipik bir İran ontolojisinin düşümü; kendi varlıklarının, buhranlarının bilgisine dolaylı/dolaysız bir şekilde sahipler.

Varlıkları acıyor. Unutmuyorlar, nesneleşmemişler aksine özneleşmiş zaman zarfları altında gölgelenmişler bu insanlar. Yaşam onlara bir pencere bakışı, semaver buğusu, soba sıcağı ve sedir bırakmış. Dışarıdaki baskın güç, iklimlendirilmiş ruhlar için bir nevi zincir oluyor. Pitts'in kurduğu zıtlık uyumu bu eşikte kendini gösteriyor. Birincil olan yani kış [yağan kar], onların dünyasında bir düşünce dekoru oluyor, zihinlere set çekiyor. Kar beyazına bürünmüş topraklar, buna karşılık kuyu karanlığına gömülmüş bedenler. Yönetmenin tabiat diliyle karakterlerinin dikotomik bağı örtüşüyor. Soğuk havayla sıcak kalpleri birbiriyle savaşıyor. Onun içindir ki kar yağdığında daha da kuytulara çekiliyor varlıkları, dibe ve en derine. Kış, onlara acımasız. Onulmaz bir vicdan. Kar taneleri gökkubbeden düşerken onlar da vadilere düşüyorlar. Sığınacakları hakikat, bir güneş gibi vaktini bekleyecek, sabırla ve umutla. Biliyorlar, gördükleri sandıkları yaşamlarının bir şeffaf düğümü. Eylemi deneyimledikçe ardılının ağrısıyla kalacaklarını öğreniyorlar. Ama tüm bu olanlar, karakterlerin film içindekini uyumunu bozmuyor. Pitts'in statik, yavan çekimleri bunun için. Sınırlandırılmış coğrafya, engellenmiş özgürlükler ve şartlandırılmış mizaç. Diyalogsuz bölümler harfler bitince konuşmaya başlayan bir vücut lisanıyla şerhini düşüyor. Küçük göstergelerin büyük açılımıyla düşünce geçişlerinin gedikleri kapatılıyor.





Ahirden Evvele

İran İslam Devrimi'nden sonra film tematik kuşaklarında taşra-şehir düzleminde bir çeşit toplumcu, tabana inen bir bakış mevcuttur. Gerek devrim öncesi, gerekse devrimden sonraki geçiş ve olgunlaşma dönemlerinde sinemasal dil yer yer öyküleme [Gaav, Deryuş Mehrcui] yer yer şiir dilini [Serçelerin Şarkısı, Mecid Mecidi] kullanabilmiştir. Salt öykülerden devşirme filmler zamanla filmlerin musiki yönünü de ortaya çıkarmış, sadece anlatı, hicivsel manifesto değil, şiir ya da sözler de kullanılır olmuş, böylelikle edebi, musiki ve ilmi köklerden beslenen bir vizyon ortaya çıkmıştır. Süreci izleyen aşamada Milani, Derakşande, Beniitimad gibi feminist dil kullanabilen yönetmenler politik-toplum gerçeğinde kadın temasında sıkıntılı ve çıtasını yükseltemeyen çalışmalara imza atıyor olsa da, Behram Beyzai'nin Bashu'sundaki kadın rol modeli [Susan Taslimi] ile Pitts’in Mahmud Dowlatabadi'nin aynı adlı eserinden mülhem toplumun içinde yalnızlaştırılmış kadın modeli [Mitra Hajjar] korelasyonu statü açısından önemlidir. Pitts, kadın modelini varlığı açısından karşı cinsten izole ettirir ama onu tek başına devrime çıkan bir yenilikçi mantaliteye de sığdırmaz. Kadın, tek başına bir alemdir. Bir neslin annesidir, umududur. Yaşadığı müddetçe hizmet eder ve savaşır. Kazanır ve kaybeder. Daimi eksikliği vardır. Yüze odaklı çekimler, geniş plan anlam derinliği açısından bir yoğunluğa meyyalken; Pittsci bakış, yokluğun varlığı film boyunca bir nüfuzla ilerler. Gösteriş yoktur, taşranın doğal varlığı hakimdir. İlahi esma, sırlanmıştır. Şehrin kalabalığındaki renk cümbüşü birer mezarlıktır.

Zemestan’daki olay örgüsünün mayalanmasındaki en önemli isim kadından sonra gelen Merhab adında bir Kuzeyli işçidir. Merhab ismi de bir bakıma manidar. Mer ve Heba kelimeleriyle oluşan Farsça "Merhaba"dan bir Merhab. Merhabaysa sıkıntıyı ortadan kaldıralım, selamet içinde olalım gibi anlamları barındıran selamlama deyişi. Merhab, kuzeyden bir yerden ansız bir vakitte bu taşraya gelir, iş bulur. Bir vakitte de kadını görür. Onun yalnız olduğunu anlar, eşinin evi terk ettiğini bilir, günler geçer, onun hakkındaki sırlanmışlığı çözer. Merhab bir kez görmüştür ve bir kez sevmiştir kadını. Kadına bir Merhab’adır. Mücadele alanı aile içindir, birlikte olabilmektir artık. İki iken birlemektir aşk.



Pitts tablosunda kadının bir yurdu vardır, düşüncesi bir yerde değildir. Merhab'ınsa bir yurdu yoktur, düşüncesi bir yerdedir. Bir olma, tamamlanma bu köprüdendir. Merhab, kadının sıkıntısı ve bulantısına bir ışıktır. Çünkü kadın zulmetteydi. Onunla görüşmeye başladıktan sonra hayata alışmaya başladı ve yüzü güldü. Sevgi gördü, umutlandı yaşama ve ölüme. Bir yerde iskelete dönmüş yaprakları savurdu, mevsim çoktan dönmüştü. İkisi artık yönetmenin nazarında bir olmanın sıkıntısını taşıyan, birbirlerinin maneviyatında büyüyen ve gelişen iki fidan oldu. Bu perspektiften bakıldığında, Zemestan’ın kadın-erkek diyalektiğindeki tekvini bakışı kutsaldır. Trierci, Bergmancı kadın imajında etkileyici hareket, varoluşsal arzu ve şehvet, Pitts’de yerini setre bırakır. Kadın bomboş sokakta yürür, Merhab onu geriden izler. Kadın hayat, erkekse ab-ı hayattır. Kadının örtüsü rüzgârda [El Muktedir] dalgalanır, hayat daireler çizer. 

Kadın ve erkek çemberi sermaye [kapital] ile çatışır. Pitts, toplum düzenindeki maişetin bir problemini de bir tasvirle altını çizer. Merhab’ın iş serüvenindeki dolaşım bir iltihaba dönüşür. Toplum, bir vitrinde gitgide kapitalleşen, kapitalleştikçe de insanı [kolektif kölelik] yok etmeye mahkûm eden yarayı andırır. Merhab itilip kakılır, sermayenin soytarısı gibi dışarı atılır. Bu anda insanın terör yanı çıkar ve Merhab, o hırsla gizlice araba camlarını kırar. [Sermaye] Daima bir yol bulunur, bilhassa insan için önem arz eden dar kapıdan geçmektir. Kapılarda ünlem vardır. Ahir, evvel iledir. Sefer onadır. Fikirler vardır ki saldığı kökler toprağın sertliğine dayanamaz ve ayazda dağılır. Toprağa yaklaştıkça insana da yaklaşılır. Kökler, serencamın içindedir. Bir an, bir tahayyülden kar tanesi gibi düşer. Tane, zamanın içinde bir önceye bir sonraya dönüp durur. Pitts, Zemestan'ı insanın kalbine inşa eder ve gider. İnsan sessizce zıtlıkları görür, yaşar ve ölür ama sabrını korur. Futuhu'l-Gayb'da zikredildiği gibi: "Bekle, bir gün hepsi biter, yok olur gider. Her şey zamanla zıddına döner. Gün geçtikçe işler değişir. Evvela kış, ardından yaz gelir. Bir zaman gündüz, arkasından gece sarar."

Niyaz

Son mertebede kanaatimiz odur ki, Rafi Pitts gerek Avrupa'da ve İran'da, gerekse Türkiye'de hak ettiği değeri ve yeri görmemektedir. Oysa filmleri izlendiğinde, incelendiğinde varlık, sosyoloji, din fenomenleri üzerinde tartışma oluşturabilecek bakışları, düşünce zemini hazırlayabilecek tesirleri açık bir şekilde görülecektir. Satır aralarında bölge coğrafyası insanının fikri yapısı, hayatın öteki yaşamlarında varlığa bakış, toplum çıkmazları, kadının merkezine konumlandırılan kudret, ailenin içinde bir olabilmenin direnişi sırlanmıştır. Dileğimiz mana aleminde masivadan sıyrılamayan modern çağ insanının fikriyatında Pitts hissiyatının soluk bulabilmesi ve onda hakikatın tohumlarının yeşermesidir.

[8 Temmuz 2013 tarihinde dunyabizim.com sitesinde yayımlanmıştır.]



Mehdi Ehevan-ı Salis ― Zemestan [Seslendiren: Muhammed Rıza Şeceryan]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder