15 Kasım 2015

Hüseyin Vassaf Efendi'nin Tahiru'l-Mevlevi'ye Gönderdiği Mektup


Hüseyin Vassaf Bey'in Şerh-i Rubâiyyât 
Tercümesi Münâsebetiyle Tâhiru'l-Mevlevî'ye Gönderdiği Mektub

Kemâli noksan ve vebâli çok bir kuldan, ahlâk âbidesi Cenâb-ı Tâhir'e

İrfân âbidesi, Hazret-i Tâhir'im,

Mevlânâ Nûreddîn Abdurrahmân Câmî -kuddise sirruhu's-sâmî- Hazretleri'nin Şerh-i Rubâiyyât serlevhalı, Tasavvuf'a dair tahkikatının vahdet-i vücûddan  bahseden kısımlarının tercümesine himmet buyurulmuş, kemâl-i dikkatle mütâlâa eyledim ve irfâna dair bu yâdigârınızla kütübhânemi süslemek için bir nüshasını da istinsâh ve muhâfaza ettim. Bu zât-ı muhterem, cidden âriflerin büyüklerinden ve âlimlerin anlayışı en geniş olanlarından sayılan bir kimse olup ma'rifet âleminde ikincisi yetişmemiş büyüklerdendir.

Lâkabı "İmâdüddîn" iken bilâhare "Nûreddîn" diye şöhret buldu. H. 817 senesinde "Harcird-i Câm" isimli kasabada dünyâya geldi. Her biri hakikat saçan şiirlerinde "Câmî" mahlasını kullandı.

Doğum yerim "Câm"dır ve kalemimin yazdıkları da Şeyhulislâm Ahmed-i Câmî'nin cür'asındandır [himmetindendir]. Şiir cerîdesinde bu iki ma'nâda da "Câmî" mahlası ile mahlaslanmış sayılmanın zarârı yok!. [Her iki ma'nâ da doğrudur.].[1]

Mevlânâ Fahreddîn Loristânî'den (v. 820/1418) ders almış, Nebdâd'da (?) Nizâmiye Medresesi'nde zâhirî ilimleri tahsil etmiş, belâgat sahasında eşsiz bir kimse olmuştu. Tasavvuf'a zevki hâsıl olunca irşâd ashâbının medâr-i iftihârı olan Şeyh Sa'deddîn Kâşgarî'nin (v. 860/1456) sohbetine erişti. Bu zâtın şeyhi Nizâmeddîn Hâmûş (v. 853/1449 civârı), onun şeyhi Alâeddin Attâr (v. 802/1400), onun mürşidi de Muhammed Bahâeddîn Şâh-ı Nakşbend (v. 791/1389) -kaddesallahu esrârahumhazretleridir. Mevlânâ Câmî, Hazret-i Şeyh Ubeydullah Ahrâr'ın (v. 895/1490) da sohbetinde bulunan bahtiyarlardandır.

Fâtih Sultan Mehmed, Cenâb-ı Câmî'nin ma'rifet husûsundaki şöhretlerini haber alınca İstanbul'a teşrîflerini husûsî olarak ricâ ettiler. İstanbul'a gelirken Konya'da, Fâtih'in âhirete irtihâl ettiğini haber aldı. [2] Hazret-i Mevlânâ'nın yüce âsitânesine yüz sürerek "O, mânevî âlemin Ferîdûn'udur." diye başlayan medhiyesini söyleyip vatanına döndüler ve mu'teber te'liflere meşgul oldular.

898 senesi Muharrem'inin on yedinci Cumâ günü ikindiden sonra Herât'ta âhiret âlemine irtihâl eylediler. Seksen bir yaşında idi. Şeyhi Sa'deddîn Kâşgarî ile yan yana medfûndur. Vefât tarihi, "Ve men dahelehu kâne âminen" [Oraya giren emniyette olur.][3] âyetidir.[4]

Aklımdan onun vefât târihini söylemek istedim 
Âh, Câmî'nin ayrılışından [yakınmaktayım], âh, Câmî'nin ayrılışından [yakınmaktayım]. [5]
Vefâtı'nın yıl ve ayı, âşûrâ ayının on sekizinci gününün gündüz vaktinde oldu.[6]

Vahdet-i vücûd mes'elesinde Hazret-i Şeyhu'l-Ekber  (v. 638/1240) -kuddise sirruhu'l-athar- Efendimiz'in, kemâlâtının sırlarının vârisidir. Vahdet bahsinde, onun gibi kalem oynatan nâdir kimselerdendir.

Son dönem âriflerinden Ahmed Sâfî Bey [7] (v. 1344/1926) merhûm nakletmişti: "Hazret-i Câmî'nin irtihâl ve defninden sonra Herât'ı Şiîler'in istilâsı sırasında mürîdleri, kabr-i şerîflerini açıp na'şını belli olmayan bir yere nakletmişlerdi. [8] Şiîler, istilâ sırasında ilk kabrini bulmuşlar ve açıp içinde buldukları tahtaları yakmışlardı. Herât'ta bugün ziyâretgâh olan, ilk kabirleridir."

"Câmî" denildi mi rûhum vecde dûçâr olur. Evliyâullah içinde Câmî, rûhuma zevk veren zamânın eşsiz bir ârifidir.

Kıl inâyet bizlere, esrâr-ı tevhîd aşkına, 
Himmet et kurtar bizi, esrâr-ı tevhîd aşkına, 
Öyle bir zât-ı kerîmsin, gaye yok evsâfına, 
Câmiyâ, ibzâl-i feyz et, âşıkın Vassâf'ına.
O irfân menbâının, bu tercümenizle mübârek rûhunu şâd ettiğinize hiç şübhe etmem Tâhir'im!.

Şu pâk eseri mütâlâa ile şereflenenler, tebrîke şâyândır. "Tasavvuf'un başı kıyl u kal; sonu ise vecd ü hâldir" denilir. [Kalem ehli âriflerin,] kalbî hâllerin sırlarına ne güzel tercümân olduklarını, meşhûr şâirlerimizden ve Gülşenî Tarîkati'ne mensûb âriflerden olan Nâilî-yi Kadîm  (v. 1077/1666), pek renkli bir şekilde tasvîr eder:

Ettik mukarenet nîce sâhib-i tarîkate,  
Olduk karîn-i meclis, ehl-i şerîate,
Dest-i tâlib erişmedi dâmân-ı vahdete, 
Düştük bu ıztırâb ile vâdî-yi hayrete.

Bildik ki himmet olmayınca ehl-i hâlden,
Esrâr-ı Hak bilinmez imiş kıyl u kalden. 

Yok bizde feyz, âlem-i ma'nayı bilmeye,
 Bir himmet olsa hâlet-i ukbâyı bilmeye, 
Cehd eylesen ne fayda Mevlâ'yı bilmeye, 
Âdem gerek hakikat-i eşyâyı bilmeye. 

Her şahsa âşikar değil âlem-i şuhûd,
Ey âşinâ-yı mes'ele-i vahdet-i vücûd. 

Cenâb-ı Hak, bizleri de bilen, bulan, olan kullarından eylesin!

Allah'ım, bizleri tevhîd-i ef'âlini bilen, tevhîd-i sıfâtına varan ve tevhîd-i zâtında yok olanlardan eyle, âmîn bi hurmeti nebiyyi'l-murselîn.

"Sâki"nin Lütuflarına Muhtâc
Hüseyin Vassâf-ı Uşşâkî
23 Muharrem 1346
[24 Temmuz 1927]
Pazar günü

_______________________________

[1] Bu kıt'a, Mevlânâ Câmî'nin Dîvân'ında yer almaktadır. Bkz: c. I (Fâtihatü'ş-şebâb), s. 40.
[2] Abdurrahmân Câmî'nin hayâtından bahseden ilk kaynaklarda, böyle bir seyahat zikredilmemektedir.
[3] Âl-i İmrân Sûresi, 3/97.
[4] Bu âyetteki harflerin rakam değerleri sırasıyla şöyledir:
6+40+50+4+600+30+5+20+1+50+1+40+50+1 = 898
[5] Bu mısrâdaki harflerin rakam değerleri sırasıyla şöyledir:
1+5+1+7+80+200+1+100+3+1+40+10+1+5+1+7+80+200+1+100+3+1+40+10 = 898
[6] Bu mısrâdaki harflerin rakam değerleri sırasıyla şöyledir:
5+7+4+5+40+200+6+7+40+1+5+70+1+300+6+200+1 = 898
[7] Bu kimse, meşhûr Sefinetü's-sâfî isimli devâsâ ansiklopedik eserin sâhibi Ahmed Sâfî Bey'dir. Eser ve müellifi hakkında geniş ma'lûmat için bkz. Mustafa Karataş, Ahmed Sâfî Bey'in Sefinetü's-sâfî Adlı Eserinin Sekizinci Cildinin Neşri ve Ruh, Âlem-i Ervâh Açısından Tahlîli, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 1999.
[8] Bu hâdiseyi nakleden Taşköprülüzâde de kabrin nakledildiği yer hakkında kat'î bir bilgi vermeyip "başka bir vilâyet" ta'bîrini kullanmaktadır. (eş-Şakaiku'n-Nu'mâniyye fî ulemâi'd-Devleti'l-Osmâniyye, thk. Ahmed Subhi Furat, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1405/1985, s. 263.)


Yazının yayımlanmasında gösterdiği nezaketten ötürü Litera Yayıncılık Editörü Mustafa Aksu'ya teşekkür borçluyum.


Vücûd ve Vahdet-i Vücûda Dâir
Molla Câmî
Tercüme: Tâhiru'l-Mevlevî
Tercüme ve Notlarla Yayına Hazırlayan: Abdurrahman Acer