Şiddet, açların normal davranışıdır.
Glauber Rocha
Açlığın Estetiği – Köklerden Doğmacılık
Brezilyalı yönetmen ve Latin Amerika'nın enfant terrible'i (haşarı çocuk) Glauber Rocha, açlık üzerine film dili geliştirirken beynelmilel sinema algısını reddeder. Sinemasını 60 kuşağındaki Açlığın Estetiği üzerine oturtur. Karakterlerinde belirli bir mistifikasyon ve ritüellik, Afro-Brezilya tonlamalar vardır. En basitinden, Onları yalın ayak gezdirmeyle, kapitalleşmiş dünya insanının ayakkabılarına bir isyanını yansıtır. Kök, sistem, politik düzeninin ardılını yoklayarak arayışa sokulur. Bu arayış, onu Afrika'ya bile götürürken sinemasındaki açlık, paganizm, anarko-ilkelcilik, toplumcu doktrin tabandan gelen kuvvetle beslenir. Şiddetin mecazı Rocha'da tümevarım şeklinde gerçekleşir.
Açlık, şiddeti kötülük arzusuyla beslerken intikam için bir ant vardır. Eylem olarak yüksek, düşünce olarak limitli bir döngünün şekillenişi insanın manaya bir zemin addetmesinde rol oynaması bir yana, bunun ikileme bir paradoksal dünyaya kapı açması kaçınılmaz olabilmektedir. Antrparantez, yaşanılan yorgun ve biçare yeryüzü açlıktan yok olduğu gibi, mücadele alanındaki savaş açlık içindir. İnsanda tükenmeyen bu hissiyat bir tarafının işgalciliği olurken, diğer tarafının mutlak ve daimi kaybedilmişliği olur. Çünkü onda diğerini yok sayarak, yok ederek bir düzen prototipi kurma bencilliği çoğalmıştır artık. İşbu bağlamda, açlığın semantiği sadece sözlük düzeyinde kalmayıp, o kendine bir ikinci kapı açar. Ve bu kapı içeri beraberinde çoğu hayal kırıklığıyla dolup taşmış kibirli insanları getirir. Onun bir kökü yoktur. Onlardan arınmamış, kıraç topraklarda vebaya kapılıp kırılmıştır. Estetik, mecazlı şiddeti hep muhafaza eder. İnsan gündüzleri bile körleşir açlık karşısında. O, tılsımlıdır. Beklenilen doğma henüz gerçekleşmemiştir. Zaten ortada bir açlık da yoktur.
Vebaya Acıkmak – Açlığa Doymak
Rocha, açlığın sinematografisini kendi kalıplarında işlerken, yönetmen Zübeyr Şaşmaz Açlığa Doymak'ta, birbirini tanımayan ama bir şekilde birbirlerinin hayatlarına giren üç farklı insanın derunî açlık perdeleri üzerine pergellerini açar. Tıpta okuyup sonrasında direnişin içinde gittikçe devrimin açlığını yaşayan genç kız, gazeteden kovulup yoksunluğun ve yoksulluğun açlığında savrulan genç adam, defilelerde ve moda turnelerinde çalışıp bedenindeki vebaya dönüşen, biyolojik olarak irinleşmiş açlığı hisseden kozmetolog genç bayan karakterleri Açlığı Doymak'ın ana çizgisini temalar.
Zübeyr Şaşmaz, üç farklı hayatın üç kesişimini öncüllü ve ardıllı olarak sunar. Bu karakterler birbirinden asla bağımsız değildir. Bu önemli bağıntıya şerh düşülecek olunursa, Tıp okuyan genç kız, birinci açlıktır ve açlığın solundadır, Ağabeyi, sol fraksiyonların içindedir. Sıradan okul yaşantısı bozulmaya başlayacaktır. Ağabeyi eylem ve gözaltı süreçlerinden sonra ortalarda gözükmez. Eski gazeteci genç adam, ikinci açlıktır ve açlığın sağındadır. Kozmetolog genç bayan üçüncü açlıktır ve açlığın tam ortasındadır. Zayıflamak için her şeyden vazgeçmeye başlayacaktır. İlk ateş, Tıp öğrencisi genç kızdan gelecektir. Bu açlığın miladı için yeterli. Onun eylemi, genç adamı etkileyecek, genç adam da barda genç kozmetolog bayanla tanışacaktır. Bu genç bayanın sevdiği adamsa muhafazakar bir aileye mensuptur. Bu minvalde ağlar yavaşça gerilecektir. Her üç karakter de Şaşmaz'ın gözünde açlığın farklı yankıları olup özde bir açlığı temsil eder.
-Hangi zamanda yaşıyoruz?
-Herkes istediği zamanda yaşıyor.
Şaşmaz'ın birinci açlığı, devrimin ruhunu ister. Ölüm ve sebatlı direniş vardır burada. F Tipi Açlık, soldaki kuvvetin daimi bir netice ile buluşması arzusuyla sol yumruğunu kaldırır. Yumruğun indiği yer taşlaşan vicdanların dibindedir. Devrim kanla olurken, kalbin ağrısı merhametsizlikle olur. Birinci açlığın mimarı, iyiden kötüye doğru, bir bozuma uğrar. Ama içindeki vicdan kendi geçmişiyle bulunduğundan erdemini yok etmez. Sudur onla dirilişi besleyen. İkinci açlığın karakter profili, birincisine göre nüans barındırır. Ondaki yöneliş bozulmadan iyiye, daha güzele, felaketten ferahadır. O, prestij sahibi insanların statüsünden, mevkileriyle şahlanabilen yüzlerden uzaklaşır, kendi içindekilerini barikata sokar. Şaşmaz'ın bu karaktere verdiği mana, birinci açlığın timsali ile ortak bir yön barındırır: Devrim ve Halvet, kavi ve çetin bir inançla başlar. Her ikisi de kılıç gibidir. İkinci açlığın sureti, halvet ile dünyadan el ayak çekerken, birinci model de kapalı kapılar ardındadır. Erdemsizliği istemeyişlerinden, dünyaya ve hissiyat derinliklerine bakışlarındaki açı, açlığın estetiğinde, erdeminde yüz yüze gelir. Üçüncüsüyse, birinci ve ikinci insan şablonundan farklı olup konumlandırılması statiktir.
Yönetmen, ağlarında önemli bir hususu anlatır. Bu, vebadır. Şiddetleri, hırsları, hayata ve maneviyatın kendilerine sunduğu güzelliği ve çirkinliği kompleks bir hâl almıştır. Elde etmek istedikleri gaye, onların zaman ve mekandaki parçalanmalarını ve sonrasında birleşmelerini de göz ardı etmez. Salgına, vebaya düşkünlükleri başka hayatların çizgisini bozmaya yetmekle kalmıyor, kendi dümenlerindeki zıt yönlü manevraları da alt üst oluyor. Ama sabrediyorlar bir şekilde. Çünkü, hayatları bir şekilde değişmek zorunda. Onun için mücadele ediyorlar. Yönetmen Şaşmaz, sinema dilini oluştururken sade ve düz çekimlerle, karakterlerini birbirleriyle savaşında Erkan Oğur'un müziklerini kullanarak organik bir bağ oluşturur. Kapalı mekanların sinerjisini dışarıya atarak atmosferle bir şekilde aşık atar. İçerisi, her zaman dışarısı gibi olmayabilir.
Açlığın hareketi, filmde seviye atlayarak ilerler. Bu şiddetlidir. Mecazen kuvvet, orantısız hayat ve gökyüzü savrulan yaşamları rüzgâr gibi götürürken filmdeki karakterler anlam bütünlüğünde yok olmaktan dirliğe ererler. Hakikatleri tektir, açlıklarıysa bedenlerinden beslenir, doyuma ulaşır. Beden, açlığa doyduğunda kudretin eli omuzlarına binmiştir artık. Yoksunluğu, vazgeçebilmeyi ve daha da önemlisi yok olabilmeyi göze almış karakterler yönetmenin gösterişsiz sinematografisinde kimi zaman Haneke'leşir, kimi zamansa Erdem'leşir. Manaya yönelişleri onların kırıntılarla hâlâ dik durduğunun bir kanıtıdır. İyi ve güzel olmayı hiçbir zaman unutmamışlardır. Açlığa Doymak, sadece dram yönü ağır basarak vicdanlaşmaya giden bir film değildir. O, vicdansızlığın içinde bir vicdan arar. Gözle görülmeseler de hakikat ile vicdan aynı damardadır. İkisi de insana daima bakar. Zübeyr Şaşmaz'ın insanlara bakış açısındaki erdemlilik, Açlığa Doymak'ın kendi içinde biriktirdiği ontoloji sorunsalları, estetik ve açlığın yorumlamaları Şaşmaz için bir vites yükseltmedir. Yaz yalandır, kışsa gerçek.
Aralık 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder