Ey kardeş! Allah seni ve bizi katından bir ruhla desteklesin! Bil ki, insan, cisimsel bir beden ile ruhani bir nefsin bir araya gelmesinden ibarettir. Oysa beden ve nefis; nitelikleri bakımından birbirinden tamamen farklı, durumları birbirine zıt, arızi birtakım fiilleri ve geçici bazı nitelikleri ortak olan iki cevherdir. (Durum böyle olunca) insan, cisimsel bedeni itibariyle dünyada sürekli kalmayı, ebedi olarak burada yaşamayı arzular. Ruhani nefsi itibariyle ise ahiret yurduna talip olur, oraya ulaşmayı temenni eder. İnsan birçok yönüyle ve pek çok durumuyla böyle düalistik bir yapıya; hayat ve ölüm, uyku ve uyanıklık, bilgi ve cehalet, hatırlama ve gaflet, hastalık ve sağlık, akıllılık ve ahmaklık, hayasızlık ve iffet, cimrilik ve cömertlik, korkaklık ve cesaret, elem ve lezzet gibi birbirine zıt niteliklere sahiptir. O, kendisinde, yani cisimsel bir beden ile ruhani bir nefsin bütünleşmesinden ibaret olan insanda ortaya çıkan; sadakat ile düşmanlık, fakirlik ile zenginlik, gençlik ile yaşlılık, korku ile ümit, doğruluk ile yalancılık, hak ile batıl, doğru ile yanlış, hayır ile şer, çirkinlik ve güzellik... gibi birbirine zıt ve birbirinden tamamen farklı söz, fiil ve huylar arasında gidip gelmektedir.
Ey kardeş! Bilesin ki, saydığımız bu özellikler, ne salt bedene ne de salt nefse nispet edilebilir. Aksine bu özelliklerin hepsine ve (bedeni ve ruhi) bu iki yönün toplamına sahip olan "insan"a nispet edilir. Bu insan; canlı, düşünen (natık) ve ölümlüdür. Onun canlı oluşu ve düşünmesi, nefsi itibariyle; ölümlü oluşu ise bedeni itibariyle; keza uyuması bedeni; uyanıklığı ise nefsi itibariyle sahip olduğu özelliklerdir. Aynı kıyasla, insanın birbirine zıt ve birbirinden tamamen farklı diğer durumlarının ve özelliklerinin de bir kısmının bedeni, bir kısmının ise nefsani yönüyle ilgili olduğu kolaylıkla anlaşılır. Örneğin insanın aklı, ilmi, yumuşak başlılığı, düşünmesi, cömertliği, yiğitliği, iffeti, adaleti, hikmeti, sadakati, doğruluğu, iyiliği vb. övülmüş özelliklerinin hepsi, nefsi ve cevherinin temizliği yönüyle; bunların karşıtları ise bedeninin karışımıyla ve bu karışımların mizacıyla ilgili özelliklerdir.
İnsan Cesedinin Bileşiminin Dört Unsura Benzemesine Dair
Biz diyoruz ki: Bilmiş ol ki, ayaltı alemde dört unsur (rükun) bulunmaktadır. Bunlar, üreme özelliği bulunan şeylerin varlığını devam ettirmesi kendisine bağlı olan ana unsurlar (su, ateş, hava, toprak) ile hayvan, bitki ve madenlerdir. Aynı şekilde cesedin bünyesinde onun tamamını oluşturan dört organ bulunmaktadır. Bunların birincisi baş, sonra göğüs, sonra karın sonra da ayaklara kadar olan boşluktur. İnsan bedenine ait bu dört unsur ay gezegenine ait dört unsura paraleldir. Buna göre, insanın başı gözünden saçılan ışıklar ve duyuların hareketi yönüyle ateş unsuruna paraleldir. Göğsü; nefesi, havayı burnuna çekmesi yönüyle havaya paraleldir. Karnı, içinde yer alan yaşlıklar bakımından suya paraleldir. Ayaklarına kadar olan boşluğu ise, geri kalan diğer üç unsurun yerküre üzerinde ve etrafında durması gibi, unsurların üzerinde durması bakımından yerküreye paraleldir.
Bu dört unsurdan buharlar boşalır. Bunlardan rüzgârlar ve bulutlar, yağmurlar, canlılar, bitkiler ve madenler oluşur. Aynı şekilde insan bedeninde bulunan dört unsurdan da buharlar boşalır. Burnunu sümkürenin çıkardığı şey, gözlerden çıkan yaş, ağızdan çıkan tükürük, karın boşluğunda oluşan gaz, idrar, dışkı vb. insandan çıkan diğer yaşlıklar da böyledir.
İnsanın beden yapısı yerküreye, kemikleri dağlara, beyni madenlere, karın boşluğu denize, bağırsakları nehirlere, damarları cetvellere, eti toprağa, saçı bitkiye, saç bitim yeri verimli (iyi) toprağa, –zira saç bitmeyen yer çorak toprak gibidir–, yüzünden ayaklarına kadar olan bölgesi bayındır durumdaki şehre, arkası harap olmuş yere, yüzünün ön kısmı doğuya, arka tarafı batıya, sağ tarafı güneye, sol tarafı kuzeye, solunumu rüzgârlara, konuşması şimşeğe, sesleri yıldırımlara, gülüşü gündüzün aydınlığına, ağlaması yağmura, tasalanması ve üzülmesi gece karanlığına, uykusu ölüme, ayık hâli yaşamaya, çocukluğunun ilk zamanları ilkbahar günlerine, gençliğinin ilk zamanları yaz günlerine, yaşlılık günleri sonbahar günlerine, kocalık günleri kış günlerine, hareket ve eylemleri yıldızların hareket ve dönüşüne, doğuşu ve meydana gelmesi yıldızların doğuşuna, ölümü ve ortadan kaybolması yıldızların ortadan kaybolmasına, işlerinin ve durumlarının düzgünlüğü yıldızların düzgün (doğrusal) hareketlerine, geri kalması ve geri dönüşü yıldızların geri dönüşlerine, hastalıkları ve sağlık sorunları yıldızların yanmasına, işlerde tereddüt ve duraklaması yıldızların duraklamasına, evinde ve balkonda yüksek yerde olması yıldızların en yüksek menziline, evinde alçakta duruşu ve düşüşü yıldızların alçalmasına ve en alçak menziline düşüşüne, hanımıyla birleşmesi yıldızların birleşmesine, insanlarla ilişkilerini sürdürmesi yıldızların birbiriyle irtibatlı olmasına, ayrılması yıldızların ayrılışlarına, insanın işareti yıldızların rekabetine benzemektedir.
Güneş, gökyüzündeki gezegen ve yıldızların başıdır. Aynı şekilde insanlar içerisinde de başkan ve hükümdarlar vardır. Nasıl ki gezegenler Güneş'le ve birbiriyle ilişkiliyse, insanlar da krallarla ve birbiriyle ilişkilidir. Gezegenlerin Güneş'ten güç ve ışık fazlalığı bakımından ayrılması gibi, insanlar da krallardan yönetme erkini elinde bulundurmaları, giydikleri özel elbiseler ve mertebelerle ayrılırlar. Merih'in (Mars), Güneş karşısındaki durumu, ordu komutanının kral karşısındaki durumu gibidir. Merkür'ün Güneş karşısındaki durumu, kâtip ve vezirlerin krallar karşısındaki durumu gibidir. Jüpiter'in Güneş karşısındaki durumu, kadı ve âlimlerin krallar karşısındaki durumu gibidir. Satürn'ün Güneş karşısındaki durumu, hazinedar ve vekillerin krallar karşısındaki durumu gibidir. Venüs'ün Güneş karşısındaki durumu, câriye ve şarkıcı kadınların krallar karşısındaki durumu gibidir. Ay'ın Güneş karşısındaki durumu, isyancıların (havâric) krallar karşısındaki durumu gibidir. Çünkü ayın başlangıcında Ay, tam onun karşısında gelinceye ve ışığı konusunda onunla ahenk sağlayıncaya kadar ışığını Güneş'ten alır ve yapı şekli bakımından onun gibi olur. İsyancıların krallar karşısındaki durumu da böyledir; önce kralların emirlerine tabi olurlar sonra da itaati bırakır ve yönetim konusunda onlarla tartışmaya girerler.
Aynı şekilde, ayın durumları canlılar, bitkiler ve diğer bakımlardan dünya işlerine benzer. Zira ayın başlangıcından ortasında tamamlanana kadar ay, fazla ışık ve olgunlukla başlar, sonra ayın sonuna doğru giderek azalır, bozulur ve kaybolur. Dünya ehlinin durumu da böyledir. Onlar da işin başında bir fazlalıkla başlarlar, tamamlanıp mükemmel hâle gelene kadar bu durum sürekli devam eder. Sonra bozguna uğrayıp dağılıncaya kadar düşmeye ve azalmaya başlar.
________________________________
İhvân-ı Safâ Risâleleri, Cilt I, s. 175-176, Ayrıntı, 2012.
İhvân-ı Safâ Risâleleri, Cilt II, s. 325-327, Ayrıntı, 2013.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder