30 Aralık 2012

Pier Paolo Pasolini Röportajı

Bu röportaj 31 Ekim 1975 tarihinde Paris’te Antenne-2 kanalında Dix de Der programında kaydedilmiş olup, Pier Paolo Pasolini’nin 1 Kasım 1975’te saldırıya uğramasından önce yapılmış son televizyon röportajıdır.

Son filminiz (Salo) gösterime girdiğinde bizi yine bir skandal mı bekliyor?

Hayır. İnsanların kanını dondurmak doğru olanı, skandal olmak büyük bir zevk. Skandal olmanın zevkini reddeden kişi, bildiğiniz üzere bir ahlâkçıdır.

Cinsellik, politik mi?

Doğal olarak.

Skatoloji?

O da. Politik olmayan hiçbir şey yoktur.

Yamyamlık?

Bazı yerlerde, politik ve gerçek bir olgu. Diğer yerlerdeyse, politik bir metafor.

Bu, politik düşmanlarınızdan kurtulmak için en iyi yol mu?

Bakın, bugünlerde Swift gibi iki dürüst öneride bulunmuştum: İlkokul öğretmenlerini ve İtalyan Televizyon yöneticilerini parçalayarak yemek.

Çok sert değil mi?

Sağlam midemiz var.

Burjuva ve Burjuvaziye hep aynı kininiz mi var?

Bu kin değil, daha çok hem artan hem de azalan bir şey. Ne yazık ki, bu noktada kine karşı çıkıyorum, çünkü İtalya’da herkes burjuva oldu.

Peki, burjuvalar filmlerinizden birinin başarısını geçerse, bu sizi üzer mi?

Burjuvalar asla böyle bir şeyi yapamaz. Bunu yapsa yapsa elit burjuvalar yapar ki ben, kendim, onların içindeyim.

Neden savaşmıyorsunuz?

Hangi anlamda?

Artık bir politik savaşçı değilsiniz.

Hiç olmadığı kadar politik savaşın içindeyim. Bu zamana kadar hiçbir partiye üye olmadım. Ben bağımsız bir Marksistim. Savaşmaya devam ediyorum.

İnsanların size sokakta küfrettiği dönemleri arıyor musunuz?

Hâlâ küfrediyorlar ki.

Bu size zevk mi veriyor?

Küfrü geri çevirmiyorum, çünkü ben bir ahlâkçı değilim.

Siz hangisini tercih ediyorsunuz? Şair mi? Romancı mı? Senarist mi? Oyuncu mu? Eleştirmen mi? Yönetmen mi?

Pasaportumda “yazar” yazıyor.

Böylesine bir gizemden, “Sodom’un 120 günü”nden neden her yerde bahsettiniz?

Bütün eserler gizemle doğmalı. Salo’yu diğer filmlerimden daha çok savundum, çünkü onda yakın, ansız tehlikeler vardı.

Ansız tehlikeler demekle neyi kast ediyorsunuz?

Skandal olma zevkini reddeden bir ahlâkçının saldırısını.

Savaş sırasında İtalya’da kurulmuş bir cumhuriyet modeli kurdunuz. Salo, Fransa’da işgal sırasındaki Vichy Rejimi’ni andırmıyor mu biraz?

Evet, kesinlikle Vichy ile aynı.

Bu yer nerede tam olarak?

İtalya’nın kuzeyinde, başkenti Salo. Filmin adı da buradan geliyor.

Kim kurdu peki?

Sanırım, Naziler tarafından püskürtülen Mussollini.

Gerileme Dönemi’nde olduğunu mu söylüyorsunuz?

Büyük Batı Kapitalizmi Dönemi’ndeki gerileme değil, Hitler zamanındaki gerileme.

Filmde yüzlerce genç erkek ve kadın oyuncunun korkunç ve şiddetli muameleye maruz kaldığını, hakaretlere ve işkencelere boyun eğdiğini biliyoruz. Bu gençleri nasıl bir araya topladınız?

Bunu yaparken Marquis de Sade’ın sihirli rakamlarını izledim, 4 rakamı gibi. Kurbanlar toplamda yirmi kadardı, yüz değil. Onları seçerken diğer filmlerimde yaptığımı yaptım. Yüzlerce insanla tanıştım ve sadece uygun olanları seçtim.

Bunlar mazoşist oyuncular mı?

Seçtiğime göre, hepsi birer mazoşist.

1 Kasım 1975. Pier Paolo Pasolini’nin ölümünden birkaç saat önce Salo üzerine konuşması:

Circeo cinayetinden önce Salo Cumhuriyeti üzerine film çektiniz…

Evet,  görmek için sabırsızlanıyorum. Filmimi ilk başta olabildiğince korkunç bir sezgi, sonraysa düşündüğümüz olguların huzuru ve uyumu olarak düşündüm. Hâlâ üzerine çalışıyorum, sinema biraz da tekniktir, sahne sahne, plan plan. Bu çalışma büyük bir alışmışlık, zamanları ferahlatıyor, sizleri detaylarda düşündürüyor, şuanda montaj aşamasındayız. İzlendikten sonra sonucu görürüz. Sonuç aynı zamanda benim yaptığım ve istediğim bir şey. Ama ilk kez izlemeden önce birkaç şey daha var. Huzursuzum ve korkuyorum.

2 Kasım 1975 sabahı Pasoli’nin hırpalanmış cesedi, Roma’nın dışında Ostia tatil sitesinin yakınlarında ıssız bir arazide bulundu.

Fransızcadan çeviren: Ali Hasar

2 yorum:

  1. Pasolini'nin eşcinsel, ateist ve komünist bir yönetmen olması, İtalya iktidarı ile tenafürleşmesi için yeterli bir sebepti sanırım.
    Çocukluğunda annesinden uzun bir süre ayrı kalması, babasından ölümüne nefret etmesi, Oedipus Rex ve Salo 'da bariz tezahür ediyor.
    Filmlerinin pornografiye eş değer tutulması ise, Lars von Trier'in de maruz kaldığı bir hal-i pür melal. Ancak Pasolini de Trier gibi hakikati haiz olan bir teşhire izin vermektedir. Pornografiyi arayan her gün şehvetle yayınlanan haber kanallarını izleyebilir.

    Dikkatli okurlar için değerli bir röportaj yazısı..

    Çeviri için hususi teşekkürler Ali hocam...

    YanıtlaSil