Bismihu.
Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu.
İbn Ataullah El İskenderî, Tacü'l-Arus El Havi Li Tezhibi'n-Nüfus'ta şöyle der:
"Allah'ım, yalnızca senden yardım istiyorum, bana yardım et. Sadece sana güvenip dayanıyorum; beni senden başkasına ısmarlama. Yalnızca senden istiyorum; beni isteklerimde boş çıkarma. Senin zenginlik ve cömertliğine değer veriyor ve rağbet ediyorum; beni mahrum etme. Zatı cenabına intisap ediyorum, beni lütfundan uzaklaştırma. Sadece senin kapında duruyorum, beni kapından kovma."
El İskenderî'nin Allah ile arasındaki kalbi bağın kelimeler âdetince çoğaldığı, bulmak-kaybetmek ikileminde denizlerin incilerini içimize fırlattığı nettir. Bulan bir şey kaybetmemiştir, ziyana uğrayan; yüz çeviren ve bulduğundan değil de başkasından hoşnut olandır. Bu bilgi, insan ruhunda saklı olan zekâdadır.
Ruh bilgiyi, dışarıdan gelen gerçekliği anlamaya çalışır, onu özümsemeye meyleder. Bir alemden bu aleme nüzul eden ruh bedene girmiştir. Orada tabiri caizse hapsedilmiştir. Ölümse ruhun bundan sıyrılışıdır. Hakikatin şuhud aleminden sonra bu nüzulleri görünemez oldu. Bu alemde gözlenen nesneler, eşyalar, varlıklar ezeli alemde temaşa edilenlerdir. Yansımalar, gölgeler aslın ve hakikatin çemberinde dönüp dolaşan birer timsalleridir. Hermes şöyle diyordu:
"Nefsimden ileri ve içeri ölümsüz bir bedenin içine gittim, akılda doğdum. Ben gökteyim, yerdeyim, sudayım, havadayım. Ben her bir canlı içindeyim, ben her yerdeyim."
El Muhâsibî, Er-Riâye - İnsan Yayınları |
Sebepler gizli, ölüm her şeyin başlangıcıdır. Ruh yeryüzüne iner. Onun için orada bir sınav vardır. Bu bir yolculuktur, hem ruhun hem de kalbin. Ruh maddeye, eşyaya yenilirse, onun timsallerine aldanırsa ilahi olandan uzaklaşır ve sınavı çetinleşir. Kalbin ve ruhun kötü içinde güzelliği arayışı, ona düşkünlüğü ruhun bu aleme gelmeden önce aslı ve hakikati iç içe görüyor olmasındandır. Yeryüzünde insan ruhu hatırlar. İster bir eşyayı, isterse bir varlığı, ruhu. Zira insan ruhu ilahidir, onda bir nur vardır. Celal, Cemal iledir. İlahi temaşadan zevk alır. Temaşa, ruhun aynasıdır. İlahi olan mükemmelse, mutlak bir güzellik, doğruluksa, hakikat için insan teşebbüsü bir nazardır. Muhyiddin İbn Arabi'ye göre alem, varlık bir nurdur, ışıktır. Allah'ın bir nurudur. Zulmetse, nurun diğer yanıdır, birbirinden farklı değildir. Nur Suresi, 35. Ayet:
"Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandilde de bir cam fanus içinde. Fanus sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak kadar berraktır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir."
Cismani alemi gören akıl ve bilgi, mutlak bir hakikata ulaşmakta yetersizdir. Maddi alemi gören akıl, Batıni alem için körlüğünü atması gerekir. Kuşeyri ve Gazali'nin hem fikir olduğu şeriat nazarıyla maddi alemden sıyrılarak manevi alem görülebilir, hakk ve batıl ayrımı yapılabilir. Bunun için kötüden uzaklaşmak, saflaşmak ve arınmak elzemdir. İnsanda hayvani cenah olduğu gibi ilahi cenah da mevcuttur. Ruhun, ilahi özüyle; sevgi ve güzellik arayışına girmesi bununla ilişkili olup, yeryüzüne geldiğinden beri sürekli bir arayış içine girmesi de bir hakikattir. Şüphesiz ki sevgisini, güzelliğini muhatabında bulanlar insan-ı kamilden başkası değildir.
Ruh, kalp ile bir seyirdedir. Onun cismaniyete olan nazarı bir müddet onu karanlığa gömer. Aydınlanınca da bilir, ve anlar. Ondan yüz çevirir. Müellifimiz El Muhasibi'nin Er-Riaye'sinde bu yolculukta insanın karşısına çıkan nefs, kibir, vera, ucub, hased gibi kavramları ve onunla nasıl bir önlem alınabileceğine ışık tutmaktadır. Öncelikli olarak El Muhasibi'nin satır aralarında kalınmışlığı dikkatimizi çeker. Pek bilinen bir isim olmamakla beraber, müellifin 781-857 yılları arasında yaşadığı, gençliğinde zâhirî ilimlerle uğraştığı kadar bâtınî ilimlerle de derinleşerek yoğun bir telif dönemi içine girdiği belirtilir. El Muhasibi künyesini kendi yaptığı muhasebeye ve riyazete dayanarak şu şekilde ifade eder:
"Ben derinliğe tefekkür edip uzun uzun düşünerek hidayete ulaştıracak bilgi aradım. Daha sonra Allah'ın Kitabı, Resulü'nün sünneti ve müminlerin icmaından anladım ki haris olmak insanı körleştirir ve böylece onu hak yolu aramaktan engeller, neticede de batıla düşürür."
Basra'da doğup büyüyen sonra da Bağdat'a göç eden El Muhasibi, hadiste, kelamda ve tasavvufta muhtelif ve sayısız eserler vermiş bir zattır. İki yüz civarında eser verdiği rivayet edilir. Belli başlı, elyazması şeklinde, tahkikle basılarak günümüze ulaşan eserleriyse: Adabu'n-Nüfus, Faslun Min Kitabi'l-Azama, Fehmu's-Salat, El Kast Ve'r-Rücu' İlellah, Mahiyetu'l-akl ve Ma'nahu ve İhtilafi'n-nasi Fihi, El Mekasib ve'l-Vera’ ve’ş-Şübühat, El Mesail fi A'mali'l-Kulup ve'l-Cevarih, Kitabu'l-'İlm, Risaletu'l-Müsterşidin, Şerhu'l-Ma'rife ve Bezlü'n-Nasiha, El Vesaya, Kitabu’t-Tevehhüm, Bed’u Men Enabe İlellah, Fehmu'l-Kur'an ve Ma’nahu, El Hubbu Lillahi Ta'ala ve Meratibu Ehlihi, El Halvetu ve't-Tevekkülü fi'l-İbadeti ve'Derecati'l-Abidin, Vahdu't-Nizam ve Vahdaniyyetu'l-Lah. Er Riaye'nin girizgah bölümünde ilgili eserler hakkında bilgiler yer almaktadır. Buna ek olarak, El Muhasibi hakkında eserin girişinde ön bilgiyle ilimdeki konumunun altı çizilmektedir. Er Riaye ile ilgili yapılan Arapça ve Türkçe çalışmaların, Batı'da yapılan araştırmaların, El Muhasibi’nin etkilerinin eserin esas konusundan önce oldukça nacizane bir sunuşla verilmesi, ona artı bir değerlik kazandırmaktadır.
Şeriat tarikat yoldur varana / Hakikat marifet andan içerü
Mumsuz baldur şeriat, tortsuz yağdur tarikat / Dost içün balı yağı ne içün katmayalar
Yunus Emre Divanı
Yunus Emre, Allah'a varan yolun hakikatli ve olması gerekenin bu olduğunu söyler. Hakikate, marifetullaha ulaşmakta gayede muhtelif yolları açarak şeriat, medrese, sünnet-i seniyye gibi yollarla Allah’a varırken insanın ruh yolculuğunda bir şeyin derdini taşıyıp da erişilen mertebeyi, noktayı vurgular. Bu yolun önemi yoktur. Önemli ve gerekli olan, hakikatin salt kendisine, Allah'a varmaktır. Niyazi Mısri de şeriatsiz hakikatin olamayacağını savunuyordu. Ruhun ve kalbin yeryüzündeki seyrinde şeriat, hakikat, tarikat dairesi bir rehber olmakla beraber insanın tek başına bu yeryüzünde yolunu kaybedebileceğini izah edilebilir. Beyazıdi Bestami, üstadı olmayanın imamı şeytandır derken insanın kainata nazarında onun önünde olması gereken bir imama, bir mürşide, bir kılavuza dikkatini çekiyordu. El Muhasibi'nin de Er Riaye'de insanın kainattaki düzende yaşamını sürdürürken onun rehberliği için hakikatin, tasavvufun, şeriatın kalbe ve ruha bir şifa olduğunu belirtir. Er Riaye'nin bu bağlamda tamamıyla erdem, tasavvuf ve de ahlak felsefesine oturtularak hacimli ve bol tefekkürlü bir kaynak olduğu görülür. Sünneti, Hadisleri, Kur’anı, Tasavvufu bir rehber edinir kendisine. Yoluysa, nazargahtır.
Müellif El Muhasibi'nin Er Riaye'si, (Er-Riaye li Hukukillah: Allah'ın Haklarına Riayet Etmek) riya, arkadaşları tanıma, nefs, ucub, kibir, aldanma, vera, hased, müridin terbiyesi, uzlet, dünya, şirk, bidat, nazar gibi sair konularda derinlemesine inilerek tahliller sunmakta, insanın seyrini ferahlatıcı kandilleri duvara asmaktadır. Eserin bölümlere ayrılarak, her bölümün kendi içindeki soru-cevap diyalektiğiyle bilerek ya da bilmeyerek giriştiğimiz eylemlerin, söylediğimiz sözlerin ve içimizde olup bitenin dışavurumu, kurani, ilmi ve de tasavvufi bakış açısıyla su gibi berrak bir hâl diline dönüştüğü açıktır. El Muhasibi’nin her konuyu tahlil ederkenki duruşu beraberinde getirdiği timsallerle, şerh düştüğü hadislerle, tasavvufi hâllerle, başta Allah Hakkına Uymak, Takva ve Mahiyeti kavramlarını ayetler ve hadislerin ışığında konu edinerek nelere riayet edileceğinin altını çizer, duru bir izahla meramını açıklar. Bir ayna ve yansıttığı güneş timsali. Herkesin içinde kendine has bir ayna varsa şayet, o bir saray gibidir. Onun için öğütler verilir, kapılar zorlanır, eşiklerden içeri girilmesine yardımcı olunur. Terbiyesinde ahlak vardır müellifin ve eserinin. Güzellikleri perdelerin ardından aralamaya teşvik eder, hatırlatır ve de ruhun, kalbin sebatlılığı adına dikenlere karşı koyabilmeyi muallimliğiyle, haceliğiyle zikreder. Her kıstas için ayrı bir pencere açar, pencerelerin genişliği kalbiyle eşittir El Muhasibi’nin.
"Beni kendine kalb edemezsin, ancak sen bana inkılap edersin."
Bağdat Medresesi’nin en önemli şahıslarından, ilmiyle Gazali’yi oldukça etkileyen El Muhasibi’nin Er Riaye’si soru-cevap üzerine bir üslupla inşa edilmiştir. Soruyu soranın El Muhasibi’nin ismi belirtilmemiş talebelerinden biri ya da Cüneydi Bağdadi gibi bir zat, cevap verenin de El Muhasibi olduğu belirtilmektedir. Zira, sorulan sorular ilmi olarak da yüksek ve seviyeli sorular olduğundan ilmi kuvvetli birinin sorular sorduğu ya da tamamıyla soru soranın da cevap verenin de El Muhasibi olabileceği ihtimal dahilindedir. Bu konuyla ilgili kesin bir bilgi mevcut değildir. Bildiğimiz ve gördüğümüz şudur ki El Muhasibi, her biri ayrı ders olan Er Riaye’sinde ilmi meseleler için araştırmalar yapmış, hakikatleri sorgulamada öncü olmuş, onları telife ayırmış ve de kendinden sonraki ilim sahiplerine, insanlara bir kaynak olmuştur.
Nur-u ilahiden bir cevher olan insan ruhu, El Muhasibi'nin Er Riaye'de dile getirdiği hikmetlerle bir üst mertebeye doğru kıvrılır. Bildikleri, bilmediklerinden azdır insanın. Müellifin her çeşit sualle ve cevapla aydınlattığı kalpler, gölgelerde yitmeme ümidini taşır. Bunu eserde sıklıkla yineler. Tekrarları hoştur, onlar bizi ayakta tutmak ve mananın özünü idrak edebilmemiz içindir. Ondan dolayıdır ki müellif eseri telif ederken her kısımda aslında birbirini kapsayan bir çekirdeğin küçük tohumlarını serpiştirir. Samimiyetle, hakkaniyetle, muamelat ilmiyle bir mum olur El Muhasibi. Er Riaye'sini derslere böler. Eserin riya bölümünde, riyanın mahiyeti, özellikleri, onu bertaraf etmenin yolu, riyadan kaçma, galip olma sevdası, niyetin ne olduğu, böbürlenme ve övünmenin neticesi, yalnızken ve topluluktayken riya ve riyayla ilişkili sair konularda deruni ve kapsamlı açıklamalar yapar. El Muhasibi'nin Er Riaye'de en uzun tuttuğu kısım budur. Diğer ana konularda olduğu gibi bu konuda da ilgili hadislerin kaynağı eserde dipnotla şerh düşülmüştür. Sonraki bölümlerde çevreyle münasebette karşılaşılan manevi tehlikeler, nefsin özellikleri ve onu rağbet ettikleri, amel, dünya malı, kibir, düşmanlık, kin, hased, vera, ucub, ilim, düşünce, terbiye, ahlak üzerine kalbi ve manevi diğer meseleler detaylıca incelenmiştir.
Er Riaye, Tasavvuf klasiklerinden biri olmasının dışında en eski eserlerden biridir. Muamelat ilmine dair ince nakışlar, kalbi ilgilendiren meseleler ve mücadeledeki dersler eserin sağlamlılığını ve hakikatini kanıtlamaktadır. El Muhasibi'nin günümüze ulaşan bu eseri, ilmi açıdan faideli, insanın manevi yolculuğunda ona bir ışık, şahs-ı manevisinde bir kılavuzudur. İşbu hakikatle yollara çıktığında insan artık tehlikenin nereden geleceğini anlamaya çalışır, iyiyle beraber olmaya gayret gösterir. Niyetini temiz tutar. Bilir ki niyetini halis tuttuğu müddetçe, Allah ona doğruyu ve güzelliği işaret edip kalbine nakşedecek, dinlemeyle istifadesini arttıracaktır. Allah kalpleri ve sırları bilendir. Vera sahibi olmaya çalıştıkça insan kainata ve manevi alemi tefekküründe vakur davranır, güzel için gayret gösterir. Allah, El Muhasibi'den razı olsun ve O’nun sırrını arttırsın.
[Ayraç Dergisi 44. sayısında -Haziran 2013- yayımlanmıştır.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder