10 Eylül 2017

Behram Beyzayi — Bashu, Gharibeye Koochak

Devrimin Ardı – Türün Dönüşümü

İslam Devrimi'nin geçiş döneminden sonra İran Sineması'nda film grameri daha da sağlamlaşmaya başlamıştır. Sinemadaki kadın modelinin erkek modelinin arkasında kalması artık etkisini zayıflatmış, kadın rolünün baskınlığı ve çok yönlülüğü türün kuvvetini arttırmıştır. Emir Nadiri'nin Devende'si (Koşucu, 1985), Daryuş Mehrcui'nin Hamûn’u (Çöl, 1990), Muhsin Mahmelbaf'ın Dest furuş'u (Çerçi, 1986), Puran Derakşande'nin Parande-yi kuçek-i hoşbahtı'sı (Mutluluğun küçük kuşu, 1989), Behram Beyzayi'nin Beşu, garibe-i kuçek'i (Beşu, küçük yabancı, 1990) Mesud Caferi Cuzeni'nin Der çeşm-i tünd-i bad'ı (Fırtınanın ortasında, 1988) gibi ön plana çıkan çalışmalar dönemin dinamosunu bir üst seviyeye çıkarmaya yetmiştir. Behram Beyzayi bu yönetmenler arasında sinema yorumuyla kendi adını vitrine çıkarmış, Beşu ile iki farklı karakter modeli (kadın – çocuk) üzerinden tür için farklı açılımlar yapmıştır.

Pehlevi dönemindeki sansür, devrimden sonra da Ayetullah Humeyni'nin İslami değerlere "uygun" olan sinema diline uymadığı takdirde devam ediyordu. Kadının erkeğe şehvetle bakışı, cinsellik uyandırabilecek yakınlık, yozlaşma, politik düzeni kadın üzerinden taşlama ilgili filmin yasaklanmasına yetiyor, bu da sinemada daha da feminist denilebilecek Rahşan Beniitimad, Tehmine Milani gibi yönetmenlerin belirmesine olanak sunuyordu. Behram Beyzayi, feminen ağırlıklı sinema dilinden sıyrılarak kadın yönetmenlerin göstermek istediklerinden daha fazlasını verebiliyordu. O dönemde Emir Nadiri'nin Devende'sinin Emiro'suyla, Abbas Kiyarüstemi'nin Hane-yi dost kocast'ındaki (Arkadaşımın evi nerede, 1987) çocuk ve kadın rol modellerinin ritminin artışı İran'a bir ışık oluyordu aynı zamanda. Beyzayi, Nadiri ve Kiyarüstemi'den farklı olarak daha zengin bir üslup geliştirmiş, kadın – çocuk diyalektiğini Beşu'da muhteşem bir şekilde aktarabilmiştir.

Dirilişçilik – İkinci Yelpaze

Ben uzaktan geldim. Nerede olduğumu bilmiyorum. Hâlâ İran'da mıyım, yoksa başka bir yerde mi? Senin dilini anlamıyorum. Kendim için herhangi biriydim. Henüz daha büyümedim. Ama ailem var. Kız kardeşim senin boyundaydı. Allah'ım! Ne oldu? Bir sabah uyandım. Karnım açtı. Babam kahvaltıdan kalktı. Yer sarsıldı. Ve bir araba vardı, çok gürültü çıkaran. Annem dua etti. Duyamadım onu. Her yer kapkara dumandı. Senin boyundaki kız kardeşim dumanların içinde kayboldu. Annem ateşe tutuldu ve yandı. Babamın kolları havaya savruldu. Ama kendi yerin dibine battı. Okula koştum. Öğretmenlerimiz duvarların arasında ezilmişti. Rabbim Bashu'yu neden almadın? Onlar, öbür dünyada beni arıyorlar şimdi. Tek başıma kaldım.

Beyzayi, Beşu ile bir dirilişe gider. Beşu, tek başına yersiz yurtsuz bir çocuk. Kaçışı felaketten. Felaket onun başından geçince bilmediği yerde bilmediği insanlarla hayata tutunabilme gayesi içinde. Kıyafetleri hayatı gibi, paramparça olmuş. Geleceği ten rengi gibi, siyah. O'nun bilmediği bu yere gelişi köy için bir milat olacak. Beşu, uyumu bozabilecek derecede mükemmel bir iç dünyası olan çocuk, diğer çocuklar onun kadar aktif direniş içinde değil. O, yalnız ama dünyası zenginliklerle dolu. Flüt çalıyor, tarlalarda koşuyor, sonsuzluğu istiyor. Ama her defasında iki eli yüzüne gidiyor ve ağlıyor. Çünkü bir ailesi olmadığı aklına geliyor.

Beşu'da Beyzayi'nin ikili dinamizmi çocuk Beşu ve gittiği köyde Beşu'ya kalbini açan anne Naii arasında gizlice örülen bir ipe bağlıdır. Naii, yönetmenin nazarında güçlü bir kadın portresidir. Kendi ayaklarında duran, çocuklarına bağlı, her işi yapabilen, ümmi bir kadındır. Naii, köy toplumunun tam aksine Beşu'yu sahiplenen, O'nu dışlamayan, koruyan ve gözetendir. Köy, Beşu'yu bir fazlalık olarak görür. Onlar dünyevi yaşamın pençelerine takılmış, karın tokluğuyla günü kurtarma peşinde olan ve gittikçe merhametsizleşen insanlardır. Naii fakirdir lakin kendi azığını onunla paylaşma taraftarıdır. O yaşamın ne tür zorluklar getirdiğini bildiği için küçük garip Beşu'nun dünyasını anne şefkatiyle beslemeye çalışır. Naii, Beyzayi'nin iyi – kötü insan şablonunda iyi olandır. 

Beyzayi, çocuk modelinde daha bir sert duruş gösterir. Çocuğu toplumun kopmuş damarlarında büyütür. Toplum artık nankörleşmeye başlamış, insanlar giderek bireyselleşmiş ve de süre gelen yaşamlarda kaybolmaya başlamıştır. Bu, insanın inandığı inanç ve yaşadığı kültürden giderek kopma anlamına gelmekle beraber, kişi ruh – mizaç hâlinin yetki alanını daraltır. Sadece kendisiyle alakalı olanla iştigal olmayı seçmiş olan kişi, bir başkasının düşüncesini önemsememekte, içindeki cerahat dolu çıbanı dışarı bırakmaktadır. Çöküntü bu noktada başlamakta, yönetmen çocuğu ve diğer kötü karakterleri bile bir şekilde iyiye döndürerek kendi yüceliğini göstermektedir. İnsan kazanır, kaybeder. Beyzayi, fıtri vizyonla Beşu'nun saflığını gösterirken Naii'yi de onun dışında tutmaz. Naii'yi o toplumun yenilikçisi yapar. Birbirleriyle olan tamamlayıcı ilişki özde bir gücü temsil eder. Otodidakt bir yönü olmayan Beşu, Naii'nin ellerinde yıkanırken ten siyahlığı gitmez. Naii, yıkar çocuğu sabunla. Başarısız olur. Çünkü Beşu çoktan toplumun bataklığına hapsolmuştur. Ama Naii asla vazgeçmeyecektir. Umudu, hasat zamanını bekliyordur. 

Küçük yabancı Beşu'nun ellerini yüzüne götürmesi dokunaklıdır bir bakıma. Küçük bir çocuğun utancından dolayı yaptığı bir şey değil bu, yaşadığı insanlara karşı yüzünü kaçırışıdır aslında. O insanların, toplumun ayıplarını böyle protesto eder. Toplum bir çocuğun kalbinde çoktan idam edilmiştir. Medeniyet taşrada kıvranırken, taşranın sesi ovalarda yankılanmaya başlamıştır. Beyzayi bütün yürekliliğiyle ve samimiyetiyle Beşu'yu onurlandırırken vicdan yoklamalarını da naifçe gerçekleştirir. Sevgi sarılmayla ve flüt ezgilerinde raks ederken, korkuluklar ve kargalar kaçacak yer arıyor. Yokluk, eksiklik değil. Tüm bu derinlikte yapıları var. Onlar yıktıkça, Beşu melodilerini yakalıyor, inatla, yaşamaya ve yaşatmaya dair. Toprak, Naii'nin ellerinde filizleniyor, küçük çocuklar İran'ın göğsünde taşınıyor. Fısıltılar çoğalıyor, önce senden, sonra benden.

Seni seviyor ve özlüyoruz Beşu. Dediğin gibi:
Hepimiz toprağın çocuklarıyız. 

Aralık 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder