20 Mayıs 2021

Raoul Servais — Chromophobia















Raoul Servais (1928, Belçika) Belçikalı sineast ve animasyoncu. Gent Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'nden (Koninklijke Academie voor Schone Kunsten van Gent) mezun oldu ve aynı sanat okulunda Animasyon bölümünü kurdu. Chromophobia, SirèneHarpya, Taxandria gibi önemli çalışmalara imza attı. 

Gerçek ile imgenin hercümerç edildiği Animasyon sinemasında Servaisgraphie tekniğinin bânisi olan Raoul Servais; Altın Palmiye ve Altın Aslan sahibidir.

Chromophobia (Renk korkusu) çalışmasında, siyah-beyaz bir âlemin ortasında farklı olana, öteki bir renge karşı geliştirilen çatışma dilini görürüz. Bu âlemde düzenin nizamı ve asayişi, çeşitli renk kartelasına ve de çiçeklere, nihayetinde insana hücumlarla, ataklarla sağlanır. Folklorik unsurların metne serpiştirildiği film bir süre sonra panoptikona dönüşür. Her renge, yetiştirilen çiçeğe sıkılan o kurşun, insanın göğüs terasını kasavetle kaplarken siyah-beyaz âlemin Servais'nin perspektifinde umuda serüveni de muştulamaktadır.  

13 Mayıs 2021

Claude Weiss — İnsan Kendi Kafesini Taşıyan Tek Kuştur


Bir düşüncenin derinliği; göze aldığı tehlikenin boyutudur: ya düşüncenin mimarı olarak ölürüz ya da düşünmekten vazgeçeriz. 

E. M. Cioran

L'homme est le seul oiseau qui porte sa cage (İnsan kendi kafesini taşıyan tek kuştur), Fransız yönetmen Claude Weiss'in gayet kararlı, kısa bir animasyon çalışmasıdır. Bu kısa film, zihinlerimizde evvelce Albert Lamorisse'in Le Ballon Rouge (Kırmızı Balon) filmini anımsatmaktadır.

Yönetmen Albert Lamorisse'in belki de çok ama çok az diyaloga yer verdiği Kırmızı Balon'da, çocuğun balonla serüvenini resmederken modern zamanların insana giydirdiği gömleği de hicveder. Kilise ve okulu taşlarken balonu azade kılar, o balondan kudret bularak bir çocuğun muhayyilesinde nice düşlere inkişaf etmesine izin verir. 

Bu kısa Fransız animasyonundaysa Kırmızı Balon izdüşümlerini yer yer görmekle beraber metropol, düzen insanı ve örgütlü kötülük gibi kavramlar sudur edebilmektedir. Yönetmenin bu kentinde insanlar kendilerine prangalı kafesle ve içinde taşıdığı balonla yansıtılmaktadır. Balon, kafesin içinde hür müdür? Tabiatında uçmak ve yükselmek yok mudur? Ordem e progresso. Mıh gibi zincire, kafese sımsıkı bağlı insan, hür olmaya çalıştığında irtifasının, özgürlüğünün sınırları daha baştan çizilmiştir. Gökyüzünde, insanın tepesinde üşüşen kuşlar birer yırtıcıdır ve yırtıcı kuşlar parçalar. Canavarlar gibi beslenir. Özgürlük usturanın ucunda mevzilenmiştir artık birey namına:  onu iplerinden beri kılacak içinde taşıdığı cesaret ve iradedir; korkularına ayna olmasıdır, daima.

Mayıs 2011

9 Mayıs 2021

Nathan Alterman — İlk Tebessüm, First Smile


İlk Tebessüm                                                                         

Beni farklı isimlerle çağırma                                              
Bana umutsuz bir yemin etme                                         
Sana tekrar çağrıldım                                                           
Şimdi tüm bitap yollarımdan sonra                                 
Senin eşiğine tırmanıyorum                                              
Beni farklı isimlerle çağırma                                              
Her şey kırışır ve çürür                                                         
Ama sen ve gece hâlâ yaşıyorsunuz                                

Son anlar sonsuzdur                                                          
Mumları söndürün                                    
Işık dinlenmek için haykırıyor
Sessizliğinde kucakla beni
Mesafeler sürükleniyor
Ve olağanüstü bir yükseklikten
Havayı soluyorum
Sen! Asla sende yaşamadım!
Sen benim denizimsin, toprağımın tuzusun!

Evet, bazen hatıran beni
Aniden yakalayacak
Bir kaplanın aç sıçramasıyla,
Rüzgârlarla ve uçan kapılarla,
Fırtınalı bir sevinçle,
Kırık kanatlı mutlulukla.


First Smile

Do not call me with many words 
Do not call me with a desperate vow 
I am gathered to you again 
From all my weary paths 
I climb to your threshold now 
Do not call me with many words 
Everything shrivels and rots 
But you and the night still live

Momentous are the moments of the end 
Snuff the candles out 
The light cries out for rest 
Enfold me in your silence 
Distances are adrift 
And I am breathing air 
At a raving altitude 
You! Never have I lived in you! 
You are my sea, salty savor of my land!

Yes sometimes your memory 
Will seize me suddenly 
With a tiger's hungry leap 
With winds and flying doors 
With a tempestuous joy 
With broken-winged happiness.

_______________________________
(*) Shtisel 3. Sezon, 4. Bölümde okunmaktadır.

2 Mayıs 2021

Niyazi-i Mısri'nin Kardeşi Ahmed Efendi'ye Mektubu


Gözüm nûru kardeşim Ahmed Efendi,

Binlerce özlemle selâmlar ve hayır duâlardan sonra bildirmek ve anlatmak isterim ki:

Benim cânım, ne hâl ve ne âlemdesin? Yani demek isterim ki, insan dünyada oldukça dert ve elemden kurtulamaz. Sen, o dert ve elemden cezâ ve korku da mısın; yoksa sabr-ı cemîlde misin? Yahut dert içinde dermânı gece karanlığında gün bulanlar gibi sen de günü buldun mu? Hasta gönlün sağ; yediğin yürekte yağ olup her dağ üstü bâğ oldu mu?

Kardeşim, nefsini bildin mi, Rabbini buldun mu? Bunun alâmeti vardır. Yetmiş iki millete bir göz ile bakabiliyor musun? Bütün yaratılmışlar hepsi bir ağızdan bağrışıp "Fe eynemâ tuvellû fe semme vechullah" [Nereye dönerseniz Allâh'ın veçhi oradadır. Bakara, 2/115] zâhir oldu mu?

Cemâlini hangi yüzden göreyim diyen dîller, 
Şikeste âyineler gibi pâre pâre gerek

Kardeşim, bu arsaya bî-nişân ve lâ-mekân illerinden kudret yularıyla yedilerek çıka geldin. Gözünü açıp kendini bir ulu hengâme içinde buldun. Buradaki çokluğa aldanıp, hakikatin izini kaybetme. Bu dernek çabucak dağılır; yabanda kalırsın. İzini izleyerek geldiğin kapıyı bul. Yokluk yolunda bî-nişân ve lâ-mekân illerine –ki, vatan-ı aslîdir– ulaşagör ki, "Hubbü'l-vatan mine'l-imân" [Vatan sevgisi imândandır] budur. Bu yolu yitirdin ise bilene sor. Eşiklerine yüzünü ko! Hizmetlerinden ayrılma ki her derdine dermân onlarda, ehlullahta bulunur. Kâmiller bahîl (cimri) olmazlar. Tek hemen sen tâlib ve râgıb ol. Âşık-ı sâdık ol. Azıcık yokluk ile gelirsen, "Mâ lâ aynun ra'et"e [Yani gören hiçbir gözün olmadığı hadisinin sırrına] mazhar olursun. Dürr-i yetîmlerini ve cevâhirini –ki babası oğluna göstermeye kıyamaz– hep senin eline teslim ederler.

Tek sen sözlerimi anlamaya liyâkat kesb eyle. Cümle riyâzât, cümle müşâhedât –ki vardır– bunları işlemek li-zâtihi (kendisi için) değildir. Belki insân-ı kâmil sözünü anlamaya liyâkat kazanmak içindir. Eğer bir kimse onların sözlerini anlaya, onun irfânı ayn-ı mücâhededir.

Benim kardeşim, münasebetsiz birkaç söz söyledim. Daha düzgün söyleyebilecek zerafetim yok. Kerâmet bilecek velâyetim yok. Karpuz gibi bir top düzdüm, önüne yuvarladım. Çevgân elinde! Hemen her nereye çekersen ve her nereye çalarsan, o semte gider, muhâlefet etmez. Ammâ sen çevgânı elinden bırakıp topu kapasın ki, asıl mesele budur, vesselâm.

1658
__________________________________
(*) Mehmed Emin Kerkükî kitabı içinde, Niyâzî-i Mısrî'nin Mektubu, haz. Abdurrezzak Tek, Bursa Akademi, 2019, s. 59-61.