28 Aralık 2019

Aleksandr Sokurov — Francofonia






















Rus yönetmen Sokurov'un sanata ve onun tarihin seyrinde izlediği yolu anlatan bir çalışması Francofonia. Louvre Müzesi'ne odaklanan bu yapımda, bizler sadece Avrupa'nın sanat geçmişine değil, aynı zamanda Sokurov'un büyüleyici sorularına ve ufuk açıcı tarihsel perspektiflere de şahitlik ediyoruz.

Francofonia'da çok disiplinli bir tema hakimdir. Louvre Müzesi ve Nazilerin Paris'i işgali sırasında Milli müzelerden sorumlu Jacques Jaujard ve Alman sanat tarihçisi Metternich şemaları okun asıl atıldığı yer değildir Sokurov'da. Esas meseleye, karakterlerin arkasındaki entelektüel haritaya odaklanılmaktadır bu yarı-dokümanter filmde. Sokurov, bu film için vintage sepya görüntüler ile yeni çekimler arasında güzel bir kıvam yakalıyor ve bunları iyice yediriyor temaya. Sanat ve savaş arasındaki ilişki zeminine çarpıcı bir şekilde vurgu yapmaktadır yönetmen. Ulusal koleksiyonların birer savaş ganimeti olduğu fikrini de gözlemleyebiliyoruz böylelikle. Sokurov, Francofonia'yı çerçeve öyküyle oturturken yalap şap bir sanat tarihi belgeselinin içine girmeyiz. Bilakis, sanatın değeri üzerine bir söylemle karşı karşıya kalırız. Sanat, insandan geriye kalan yegane bir mirasdır Sokurov'da.

Avrupamerkezci tasavvur ve tüm bunların ortasında kalan sanat eseri, etkileyici görsellik, tarihsel miras ve müzeciliğin arkeolojisi yönleriyle izlenmeyi hak etmektedir Francofonia.

Eski diyarlardan bir gezgine rastladım.
İki büyük ve çıplak taş bacak dedi,
Çölde dikili duruyor.
Yanında, kumların üzerinde
Yarı gömülü, parçalanmış bir baş duruyor.
Onaylamayan kaşları,
Soğuk ve alaycı gülümsemesi.
Belli ki heykeltıraşı onu çok iyi yakalamış.
Öykünen eli ve besleyen yüreği ile
O cansız şeylere öyle bir damgalamış ki tutkuları,
Bugüne kadar dayanmayı başarmış.
Kaidesinde şu sözler yazıyor:
"Benim adım Ozymandias, kralların kralı.
Eserlerime bak ey güç sahibi, ve kederlen!"
Geriye başka hiçbir şey kalmamış.
O yok olmakta olan devasa harabenin etrafında ise
Sınırsız ve çıplak,
Yalnız ve dümdüz kumlar uzaklara doğru uzanıyor.

Percy Bysshe Shelley


11 Aralık 2019

Mahmud Derviş — Atı Neden Yalnız Bıraktın

KAKTÜSÜN SONSUZLUĞU

Nereye götürüyorsun beni babacığım?
Rüzgâra, evladım...

... Ovadan çıkarlarken ikisi,
bir tepeye kurulmuştu Bonapart'ın askerleri
gözetlemek için eski Akka surları üzerindeki
gölgeleri – Bir baba "Korkma!" diyordu oğluna.
Korkma kurşun vınlamasından! Toprağa yapış
kurtulursun! Kurtulup tırmanacağız
Kuzeydeki bir dağa ve geri döneceğiz
dönünce askerler uzaktaki ailelerine

— Evde kim kalacak bizden sonra
babacığım?
— Nasılsa öyle kalacak
oğlum!

Anahtarını yokladı organlarını
yoklar gibi, ferahladı içi. Geçerlerken
dikenli bir çitten dedi ki ona:
Hatırla oğlum! Burada çarmıha gerdi İngilizler
babanı bir kaktüs dikeni üzerinde iki gece
ama tek bir kelime etmedi. Büyüyeceksin oğlum
ve anlatacaksın onların tüfeklerini miras alanlara
kanın demir üzerindeki hikâyesini...

— Atı neden yalnız bıraktın?
— Eve yârenlik etsin diye evladım
Zira evler ölür terk ederse sakinleri...

Kapılarını açıyor sonsuzluk uzaklardan,
gecenin yolcularına. Bozkır kurtları uluyor
ürkek bir aya. Ve bir baba "Deden gibi güçlü ol!" diyor
oğluna. Tırmanalım birlikte son pırnal tepesine
Hatırla oğlum: Burada düştü yeniçeri
savaş katırından, o halde dayan ki
dönebilelim geriye

— Ne zaman babacığım?
— Yarın. Belki iki gün sonra oğlum!

Sersem bir yarın
arkalarındaki rüzgârı çiğniyordu
uzun kış gecelerinde.

Evlerinin taşlarından kalelerini inşa ediyordu
Yuşâ Bin Nûn'un askerleri. Nefes nefeseydi
baba oğul Kana yolunda: Buradan geçti
Efendimiz bir gün. Burada suyu şaraba 
dönüştürdü. Çok şey söyledi aşk hakkında.
Yarını hatırla oğlum. Nisan otlarının 
kemirdiği Haçlı kalelerini hatırla
terk ettikten sonra askerler mekânı...

_____________

Mahmud Derviş
Arapçadan çeviren: Mehmet Hakkı Suçin, s. 47-49, Ayrıntı, Kasım 2017
___

Mehmet Hakkı Suçin, Arapça-Türkçe Edebi Çeviri, SYRIA TV