23 Mart 2020

Bong Joon-Ho Röportajı — Parazit



Fransızcadan çeviren
: Ali Hasar

Parazit neyi ima ediyor?

İlk bakışta, herkes bir yaratık ya da bilimkurgu filmi gibi zannedebilir. Çünkü özellikle önceki filmlerden biri olan Yaratık (The Host) ile ilişki, devamlılık biçimi yer alıyor. 

Ama dediğim gibi, filmin kahramanları tipik bir ailenin üyeleri esasında. Ötekiyle yakın bir ortakyaşam ilişkisini sürdürmeyi arzuluyorlar, ama kazın ayağı öyle değil; bu, bir parazit olmalarına yol açıyor. Parazit'i herkesi aynı müreffeh bir hayatın etrafında birleştirmek istediğinizde ortaya çıkan mizah, gerilim ve kederi anlatan ama en nihayetinde gerçekle burun buruna geldiğiniz bir trajikomedi olarak düşündüm. 

İronik bir isim, görünürde tatlı ve hoş anılardan bahseden Cinayet Günlüğü (Memories of Murder) gibi. İnsan bir cinayetten nasıl hoş bir anı gibi söz edebilir? Aynı şekilde, bu film seri cinayetler vakası üzerinden bir dönemin hafızasını yansıtıyor. Parazit de isminde ironik bir ayrıntı barındırıyor. 

Siz, Parazit'i hangi türle ilişkilendiriyorsunuz? 

Her şeyden önce bir dram Parazit, fakat modern dünyanın fazlasıyla sindiği bir dram. Olay örgüsü aykırı durumların bir silsilesinden oluşsa da, gerçek dünyada pekala cereyan etmiş olabilir bir hikâye bu. Üzerine film yapmak için temel olabilecek, gazetelerde ya da sosyal ağlarda bahsi geçen bir olay olarak görebiliriz. 

Parazit, bundan ötürü, fikrimce daha ziyade gerçekçi bir drama, ancak bir gerilim, komedi hatta korku filmi olarak da algılanabilir. Her zaman seyircinin beklentilerini makul biçimde aşmayı yeğlerim ve Parazit'in de bu yaklaşımın bir parçası olacağını düşünüyorum.

Parazit'teki hikâyenin merkezindeki bu iki aile kim?

İlk aile, daha çok mazlum bir sosyal çevreden ve sefil bir bodrum katında öyle ahım şahım bir şeyleri olmadan yaşayıp gidiyorlar, hayatlarını idame ettirmede zorlanıyorlar özellikle. Ailenin babası, mesleki başarısızlıkları üzerinde toplamış; anneyse sporcu kariyeri boyunca asla büyük bir başarı elde edememiş; oğlan ve kızsa, üniversiteye giriş sınavlarında başarısız olmuş.

Karşılarındaysa, bir bilişim şirketini yöneten Park'ın varlıklı ailesi yer alıyor. Ailenin babası tam bir işkolik, güzel bir kadınla evli ve iki tane sevimli çocuğu var. Park ailesi, soyluların modern dünyasından ideal ailenin temsilcileri.

Filmin oyuncularını nasıl seçtiğinizi ve bunun nedenlerini anlatır mısınız?

Bu film için, tıpkı bir futbol takımı gibi, homojen bir birlikteliği oluşturan oyuncu kadrosunu bir araya getirmek önemliydi. Bu oyunculara bakınca hemen bir aile gördüğümüz duygusuna kapılmamız gerekiyordu. Bundan ötürü, bunun üzerinde çokça düşündüm. 

İlk seçtiğim Song Kang Ho'ydu, Choi Woo Shik ile Okja'yı çekerken, Song Kang Ho ile birlikte oynadığını görmek keyifli olur demiştim kendi kendime. Sonra, Park So Dam'ı seçtim, –ki görünüşü Choi Woo Shik'e çok benziyordu– zira oyun anlamında yüce meziyetleri vardı. Aile efradı arasında bağ kurmaları önemliydi benim için. Jang Hyae Jin'e gelirsek de, Bizim Dünyamız'da (The World of Us) ortaya koyduğu gücü beğenmiştim, dolasıyla Song Kang Ho'nun kudretli eşi olarak kendisini seçtim.

Park ailesi için, televizyonda gördüğümüz Kore dramalarındaki dört dörtlük bir burjuvazi aile portresini istemiyordum. Bunun yerine, saf ama kültürlü bir aile imajına ait oyunculara ihtiyacım vardı. Lee Sun Kyun'un çok yönlü yapısından her zaman etkilenmişimdir, bu da onu seçmemde güven telkin etti. Anneyi oynayan  Cho Yeo Jeong inanılmaz derinlikteki bir elmas madeni gibiydi âdeta, potansiyelinden hakkıyla istifade edilmiyordu, kısmen de olsa bunu ortaya koymak adına Jeong'u tercih ettim. 

Parazit, tek bir kahraman üzerine bir film değil, haliyle de oyuncuların birbirleriyle etkileşim içinde olmaları önemliydi. Öte taraftan, çekimlerin sonunda, herkesin kendi rolü için elini taşın altına koyduğu çalışmaya çok minnettar olmuştum.

Bu film aracılığıyla modern toplumun hangi imgesini yansıtmak istediniz?

Toplumumuzun yakasına yapışan adaletsizlikleri betimlemenin sadece tek bir yolu olduğunu düşünüyorum: o da komedi-dramayla. Başka mümkün hiçbir seçeneğin olmadığı kapitalizmin hüküm sürdüğü bir dönemde yaşıyoruz. Bu hiç adil değil Kore'de, bütün dünya kapitalizm düşüncesinin reddedilmediği bir durumla karşı karşıya. Gerçek dünyada, Ki-taek ve Park ailelerinin yolları asla kesişmiyor. Sınıflar arasındaki tek kesişim noktaları iş etrafında dönüyor, biri ötekine hizmetçi olarak tayin edildiği vakit.

Yalnızca belli durumlarda, bu iki sınıf ötekinin soluğunu hissetmek için yeterli biçimde yaklaşıyorlar birbirlerine. Filmde, her iki tarafın kötü hiçbir amacı olmasa da, iki sınıf en küçük bir sapmanın onulmaz bir çatlağa yol açabileceği bir durumun içine giriyorlar. Bugünün kapitalist toplumunda,  çıplak gözle görülmez zümre ve tabakalar var. Bugün hâlâ sosyal sınıflar arasında aşılmaz sınırlar olsa da sınıf hiyerarşisini geçmişin bakiyesi gibi düşünerek gözden uzak tutuyoruz. Bu filmin, gitgide kutuplaşan bu toplumda iki sınıfın birbirine temas ettiğinde meydana gelenleri anlattığı kanısındayım.

İnsanların filminizden ne alacağını bekliyorsunuz?

Seyircileri düşündüreceğini umuyorum. Hem komik, ürpertici hem de üzücü ve eğer film insanları bir masanın etrafında tartışmaya sevk edecekse, dünyadaki en bahtiyar insan olurum!
_______________________________________

(*) Bu söyleşinin Fransızca aslına buradan ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder