22 Nisan 2013

Tran Anh Hung Röportajı

Sinemayla nasıl tanıştınız?

Sinemaya dair ilk deneyimim Paris’te, Rue Jeanne d’Arc’taki sinema salonlarında izlemeye gittiğim Kung Fu filmleriyle başlıyor. Sonra, bir akşamüstü televizyonda siyah beyaz bir film izlemiştim, bu beni çok etkilemişti. Bu dönemleri izleyen birkaç yıl içinde de Ecole Nationale Louis Lumiere’e kaydolmuştum. Robert Bresson’un Bir İdam Mahkumu Kaçtı filmi dikkatimi çekmişti. Oturdum izledim, ve anladım ki Bergman’ın filmlerini izlemeden önce beni sinemaya çeken şey buydu.

1993’te Yeşil Papayanın Kokusu ile Altın Kamera, 1995’te Bisikletçi ile Venedik’te Altın Aslan kazandınız. Bu ödüller sizin için ne ifade ediyor?

Bu ödüller beni biraz dinlendiriyor diyebilirim. Bugün bir festivale gittiğimde gayet rahat davranmayı tercih ediyorum. Ama şunu bilmenizi isterim, ben ödül için film çekmiyorum.

Avrupa’da Asya Sineması’na karşı giderek büyüyen ilgi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunun yoğun bir ilgi olduğunu düşünüyorum. En meşhur Asya filmlerinden biri olan Ang Lee’nin Kaplan ve Ejderha’sına –bir başka deyişle La Samaritaine gözüyle Çin- baktığımda sizin dediğiniz bu ilginin Amerikanvâri reklamlarla yanlış yorumlamalara meyil vermesinden korkuyorum. Kaplan ve Ejderha Warner Bros. olmasaydı asla böylesine bir etkiye sahip olamazdı. Asya Sineması’nı yeni ufuklar açtığı için sevmemiz, ilgilenmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Asya Sineması’nda Batı Sineması’nda artık bulunmayan birtakım şeylerin bulunduğunu ve de sadece ticari değil, ilgi olarak da bir hareketin olduğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haklısınız. Şayet bugün Asya Sineması dalgası varsa, bu belki de Batı Sineması’nın düş gücünü yitirdiğindendir. Görüyorsunuz, eski filmleri yeniden çekiyorlar, ortaya koydukları yeni bir şey neredeyse yok. Bir tekrar ve yoksunluk. Festival Jürileri böyle filmlerden zevk almıyor, onları düşündürücü bulmuyor. Avrupa Sineması’na yönelmeye devam ettiler, sonra baktılar ve bildiler ki uzaklarda da bir canlılık var, Asya Sineması’na yoğunlaşıp incelemeye başladılar. Bu yıllarca sürdü. Cannes’da onlara göre asil ve yüce harflerini kazanmalarından önce Venedik’te işe koyuldular. Bana göre, bugün ikinci bir Asya Sineması dalgası var. Birincisi, Chen Kaige’nin 80’li yıllardaki filmleriyle başlayan dönem. Ama benim için bu sinema sadece önemli birkaç şeyi hatırlatıyor: geçmişe dönüş, yabanıl kültür kodları, gizemli arayış. Sinematografik açıdan, size ilginç gelebilecek bir şey yok. Ozu’nun ya da Mizoguchi’nin filmleri gibi değildi. Şahsen, Japon Sineması’nı daha kaliteli buluyorum, çünkü tamamıyla sıradışı. Samuraylar’a bakın, “Huh, huh” (mimikleriyle anlatıyor) diye konuşuyorlar. Bu sizin algınıza oldukça uzak; hissiyatınız etkilenebiliyor böyle şeylerden. Bu sinemada, Asya’da sinematografik bir dil oluşturmak için çeşitli çalışmalar yapılıyor.

Vietnam Sineması’nın bugün geldiği nokta neresi?

Vietnam’da sular biraz bulanık. Hâlâ gerçek anlamda kayda değer yönetmenler yok. Çünkü, aşırı derecede sansür var. Film çekmek çok zor. Yönetmenlere, kısa film çekin diyorum. Kısa filmlerde istediklerini yapmakta özgürler. İyi bir kısa film; vasat, sansürlü uzun metrajlı film yığınlarından daha kalitelidir. Vietnam’da sinema halkı eğitmeye ve hükümetin söylemlerini yansıtmaya yönelik.

Size göre, bir yönetmenin toplumdaki görevi nedir? İzleyicilerine sorgulamalarını yaptırmalı mı ya da  toplumsal, politik bir görevi mi olmalı?


Hayır. Yönetmenin bütün sanatçılar gibi tek bir görevi vardır: izleyenin kalbine dokunmak, onların duygularına yelken açmak. Sanatçı, duygu bütünlüğü oluşturandır. Örneğin bir adam bir sabah yolda yürüyor. Bir koku alıyor, duvarda bir ışığın süzüldüğünü görüyor. Sonra bir ses duyup bir kadının yürüdüğünü fark ediyor. Onu heyecanlandıran bir şeyler oluyor. Bütün gün mutlu oluyor. İçinde bir duygu gizleniyor ve birkaç satır bir şey yazıyor. İşte bu kelimeler, o adamın bütün gün içinde yaşadıklarının tılsımını oluşturuyor. Böylelikle, duyguların bütünlüğü o ölse bile yönetmene ulaşıyor. Kelimeler, yönetmenin ellerindedir.

Fransızcadan çev.: Ali Hasar


2011–2024 idea, schola, zâhir âlem