Söyleşinin yayınlanmasında gösterdiği alaka ve incelikten ötürü Profesör Mustafa Tahralı Hocama teşekkür ediyorum.
—
—
Bu söyleşi, Hareket Dergisi, sayı: 20-22, Ekim-Aralık 1980'de İsmail Kara tarafından yayınlanmıştır.
Mustafa Tahralı, Çağ ve Hakikat: René Guénon'dan Seçme Makaleler ve Yorumlar, s. 79-94, Kubbealtı, 2018.
İsmail Kara: Rene Guenon'u (Abdülvahid Yahya) ne zaman tanıdınız? İlk okuduğunuzda eserleri sizde nasıl bir tesir bıraktı?
Mustafa Tahralı: Nisan 1967-Haziran 1973 tarihleri arasında Paris'te doktora talebesi olarak bulundum. Prof. Muhammed Hamidullah verdiği konferansların birinde -zannedersem 1967 senesinin Kasım ayında- Batı ülkelerinde İslamiyet ve müslümanlardan bahsetmişti. Avrupa'da ilk mühim şahsiyet olarak Rene Guenon'un ismini verdi: "Eserleri her ne kadar doğrudan doğruya İslam'ı mevzu olarak işlemiyorsa da, Avrupa'nın entelektüel müslümanları onun eserleri ve fikri şahsiyeti etrafında toplanmış, tasavvuf yoluyla müslüman olmuşlardır ve hemen hemen hepsi Muhyiddin ibn Arabi'nin tasavvuf mektebine dayanmaktadırlar" mealinde müşahede ve tespitlerini belirtmişti.
Bu tarihten sonra Guenon'un eserlerini aramaya koyuldum. İlk okuduğum eserleri de Modern Dünyanın Bunalımı, Doğu ve Batı ve Doğu Metafiziği adlı kitapları oldu. Aynı tarihlerde R. Guenon'u ve eserlerini tanımakta önüme ayrı bir imkan daha çıkmıştı. Şark Dilleri Okulu'nda (École des langues orientales) Arapça derslerini takip ederken Mustafa (Michel) Valsan'ın oğlu ile tanıştım. Müslüman olan bu arkadaşımın babasının, Guenon'un eserleriyle İslam'a yönelmiş, müslüman olmuş ve çalışmalarını Muhyiddin ibn Arabi'nin eserlerinden tercümelere teksif etmiş olduğunu da sonradan öğrenmiştim.
Böylece Guenon ve eserini hem kitaplarını okuyarak, hem de onun müslüman takipçileriyle konuşarak daha yakından tanımak imkanını bulmuştum. Bu tanışma daha sonraki yıllarda daha da genişledi. Müslüman Fransız arkadaşlarımla okuduklarım üzerinde konuşuyor ve Guenon'un kullandığı bazı Fransızca terimleri İslami ıstılahlar içinde değerlendirmeye çalışıyordum.
Okuduğum ilk eserleri Batı'nın tenkidiyle alakalı olduğu için bende cezbedici ve sürükleyici bir tesir bıraktı. Daha Türkiye'de iken, pek belirgin olmamakla beraber, Doğu ve Batı, hususen Müslüman-Türk medeniyeti ile modern Batı medeniyeti mukayesesi hakkında, yaptığım İmam-Hatip ve ilahiyat tahsili dolayısıyla ve Muhterem Samiha Ayverdi'nin eserlerinden edindiğim nüve halinde bazı fikirler ve zihnimde bazı sualler mevcuttu. Guenon'dan okuduğum ilk kitaplar bu fikirlerimi genişletirken bazı suallerimin de cevabını veriyordu. Ama Guenon'a has terimleri, zihnimde bir türlü sarahate kavuşturamıyordum. Tasavvufi bir mevzuda doktora tezim üzerinde çalışmaya başlayınca bu terimleri de yavaş yavaş çözmek mümkün oldu. Guenonien'lerle (Guenon'un fikri takipçileri) yaptığım görüşme ve konuşmalar da bu anlayışı büyük ölçüde kolaylaştırdı. Zira onların İslam tasavvufuyla yakın alakaları, bu mevzuda çalışmaları ve tercümeleri vardı.
Guenon'u az çok tanıdıktan sonra "niçin Türkiye'de tanınmıyor?" diye -zira 1921 senesinden beri birçok eseri neşredilmişti- pek çok hayıflanmıştım. Sonradan öğrendim ki rahmetli Prof. Hilmi Ziya Ülken, rahmetli Prof. Hamdi Ragıb Atademir -ki kendisiyle Paris'te bizzat görüştüğümde Guenon ve eserinden bahsetmiştik- gibi bazı kimseler Guenon'un eserini tanımışlardı. Türk Tarihinde Osmanlı Asırları ve Kölelikten Efendiliğe adlı kitaplarında Samiha Ayverdi Hanımefendi Guenon'u ismen zikrediyor ve Doğu ve Batı kitabından bir pasajı naklediyordu. Belki daha başka kimseler de onu biliyorlardı. Ancak eserleri tercüme edilmediği için, bu müslüman Fransız mutasavvıf ve mütefekkir, Türk okuyucular ve münevverler tarafından bilinmiyordu. Gerçi Tercüman gazetesi fıkra yazarlarından Ergun Göze Bey on seneden beri Guenon hakkında birkaç hususi fıkra yazmış, zaman zaman yazılarında onun ismini ve fikirlerini zikretmiştir. Fakat Fransızca bilen ilim ve fikir adamlarımızdan alaka gösterip peşine düşen olmuş mudur bilmiyorum.
İ. Kara: Guenon'un düşüncesinde esas olan "Doğu" ve "Batı" kavramlarından ne anlaşılmak lazım gelir? Bu kavramların karşıtlığı esasen neye dayanıyor?
M. Tahralı: Guenon'da, "Doğu" ve "Batı" şeklinde birbirine zıt ve muhalif iki mefhum onun bütün tenkit eserlerinde sık sık yer alır. Ancak bu zıtlık bir coğrafya veya iklim zıtlığı değil, iki cemiyet arasındaki ruh ve zihniyet muhalefetidir. Modern Dünyanın Buhranı'nda Guenon bunu açıkça ifade eder. Eğer Batı dünyasında Ortaçağ'daki gibi bir medeniyet mevcut olmaya devam etseydi Doğu ile modern Batı arasında bugün bir muhalefet olmayacaktı. Bu, bir zihniyet ve ruh muhalefetidir. Daha sonraki devirlerde Batı süratle değişmiş, nizamı ve esasları altüst olmuştur. Doğu böyle bir köklü değişmeye maruz kalmamıştır. Batı'da XIV. asırdan beri devam eden bu ruh ve zihniyet (mentalité) değişikliği onu beşeriyetin tamamına nisbetle "anormal" yani gayrı tabii bir hale getirmiştir. Batı'daki bu büyük değişiklik Guenon'un Tradition (din, an'ane) dediği şeyden kopmakla, ayrılmakla başlamış, günümüze kadar artarak gelmiştir. Doğu ise beşeriyetin ilk devirlerinden beri devam eden an'anevi (traditionnel) ruha sadık kalmıştır. Doğu ile Batı arasındaki zıtlık ve muhalefet temelde bundan ileri gelmektedir.
İ. Kara: Guenon'un düşüncesi bazı temel ıstılahlara dayanarak yükseliyor. Mesela gelenek (an'ane), entelektüalizm, metafizik, zihnilik, akıl, bilgi gibi. Bunları açıklar mısınız, an'aneden başlayarak...
M. Tahralı: Önce Guenon'un tradition'dan ne anladığını belirtmek gerekmektedir. Bugün bu terimi gerek Türkçede gerekse Arapçada tam olarak karşılamak oldukça güçtür. Eğer iki-üç asır önce tercüme etınek mümkün olsaydı, sadece "din" kelimesiyle karşılamak belki doğru olabilirdi. Ama bugün, bu kelimeyi bazen din, bazen de, dinle çok yakın mana alakası içinde olduğunu kabul ederek, an'ane kelimesiyle tercüme etınek her halde isabetli olacak ve mefhum daha iyi anlaşılacaktır. Guenon bütün traditionları beşerüstü ve tek kaynaktan neş'et etmiş olarak kabul etmektedir. Bu da ilahi kaynaktır. Vahiyle tesis edilmiş ve zaman içinde keşif ve ilhamla, yani yine ilahi kaynaktan gelen işaretlerle işlenmiş ve bir medeniyetin kurulmasıyla çeşitli sahalardaki tezahürlerini göstermiştir. Bu tarife en uygun kelime ve ıstılah ise müslümanlarda dindir. Ancak müşkül hemen halledilmiş olmuyor. Zira Batı dillerindeki religion kelimesinin karşılığı da Türkçe'mizde dindir. Guenon'un terimleriyle İslamiyet hem tradition hem de religiondur, daha, doğrusu dini (religieux) karakterli bir traditiondur. Şu halde meseleyi biraz daha açmak gerekiyor:
Guenon Batı'nın anlayışına göre religionu şu şekilde tarif etmektedir: En geniş manasıyla religion itikad, ibadet ve morali içine alan bir mefhumdur. Hatta bazen bu üç unsur bile bütün genişlik ve derinliğiyle ele alınmamakta, üzerinde durulmamaktadır. Bazı modem ilim ve düşünce sahipleri bu üç unsuru daha da azaltmaktadır. Şöyle de söyleyebiliriz: Batı'da religion yani din asli manasını ve unsurlarının çoğunu kaybederek, tamamiyetini ve mükemmeliyetini kaybederek günümüze kadar gelmiştir. Batı'nın religionları yani Hıristiyanlık ve Yahudilikle Doğu'nun İslam, Hinduizm ve Taoizm'i karşılaştırılınca bunların hepsini religion kelimesiyle tavsif etmek mümkün olmamaktadır. Zira aralarında bir hayli farklılık göze çarpmakta ve bir muadelet bulunmamaktadır.
Gerçi Türkiye'de de religion (din) anlayışı batılılaşmamızın ve felsefe, sosyoloji, psikoloji ve dinler tarihi gibi Batı'dan nakledilen ilim ve düşüncelerin tesiriyle, Batı'dakiyle aşağı yukarı aynileştirilmeye çalışılmış, farkına varılmadan aynı anlayış içine girilmiş, iki anlayış arasındaki farklılık ve muadeletsizlik pek hissedilmemiş, ancak Hıristiyanlık ve İslamiyetin mukayesesi bahsinde meseleye az çok temas edilmiştir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki "religion" kelimesinin asırlar içinde manasındaki kudsiyeti ve tamamiyeti kaybedişi de hakiki din yani en geniş, en tam manasıyla din mefhumu ifade etmek için Guenon'u "tradition" kelimesini seçmeye götürmüştür. Yukarıdan beri söylediklerimizi göz önünde tutarak Guenon'u okurken "tradition" kelimesini en geniş ve derin manasıyla din olarak anlamak, yerine göre de din veya an'ane diye tercüme etmek isabetli olacaktır. An'ane kelimesi yerine "gelenek" denilmemelidir. Bizzat Guenon "tradition" kelimesinin batı dillerinde örf, adet, gelenek manasında kullanılmasını tenkit etmektedir. Tradition beşerüstüdür, ilahidir. Türkçemizde de "gelenek" hiçbir "kudsi" ve "manevi" mana ifade etmemektedir. Bir "gelenek" dindışı olabileceği gibi dine zıt da olabilir. ''An'ane" kelimesi bugün pek az kullanıldığı ve kök olarak yapılışı ''tradition"u andırdığı için tercümelerimizde gereken yerlerde bu kelimeyi seçtik. Ayrıca "an'ane" kelimesi hadis ilminde kullanılan bir ıstılahla alakalı olduğu için manasında az da olsa "dini'' bir taraf vardır. Şu halde "tradition" yerine göre, ister "din" kelimesiyle, ister "an'ane" kelimesiyle tercüme edilsin, daima kudsi ve manevi bir mana ifade ettiği göz önünde bulundurulmalıdır. Guenon'a göre "tradition"dan anladığımızı bir tarifle ifade edecek olursak: "Tradition" bir vahy etrafında örgüleşen ve zaman içinde ilham ve keşif yoluyla canlılığı muhafaza edilen veya zayıfladığında canlandırılan, ferdi ve içtimai hayatın her safhasıyla ilgili, beşerüstü ve beşer aklını aşan bir manzumedir.
İ. Kara: Intellectualité kelimesi üzerinde de duracak mısınız?
M. Tahralı: Intellectualité kelimesi Guenon'u anlamak için temel terimlerden biridir. Bunu açıklamamız için önce şu hususlara temas etmemiz gerekmektedir. Guenon'a göre Rönesans ve Reform'dan bu yana Batı düşüncesi ve sanatı sadece rationeldir (akli). Halbuki an'anevi cemiyetlerde düşünce ve sanat intellectueldir: yani akla (raison) değil akılüstü bir melekeye (intelligence) dayanmaktadır ki buna İslam kültüründe kalb, gönül denilmektedir. Kalbin bilgi elde etmekte yolu ise ilham ve keşiftir. Menşei ilahi olan bu ilham ve keşif ise, yine menşei ilahi olan vahiy veya sünnete dayanmakta, onlardan hareket etmekte ve bu ikisinin etrafında örgüleşmektedir. Anlaşılacağı üzere böyle bir açıklama tasavvufidir. Zaten Guenon meseleleri bir mutasavvıf olarak ele almaktadır. Şu halde akıl (raison) beşeri bir meleke olup ancak fizik alemle alakalıdır. Intelligence (kalb) ise manevi alemle alakalı olup manevi bilgileri idrake istidatlı bir melekedir. Nitekim iman da dil ile ikrar kalb ile tasdikten ibarettir. Bizde ki akl-ı meaş (raison) ve akl-ı mead (intelligence) ıstılahları ile bu iki kelime arasındaki farkı belirtmek mümkün olabilir, sanıyorum. Akl-ı meaş içinde yaşadığımız alemi idrak ederken akl-ı mead ruhun dönüş yeri olan manevi alemle alakalı ve onu idrak edicidir. Rönesans ve Reform'dan sonra aklın (raison) gerçeği ve hakikati idrak için tek meleke olarak kabul edilmesi ve bütün fikir ve sanat cereyanlarının, din (religion) içinde bile, yalnızca akıl (raison) melekesini veya akıl-altı duyguları kullanması Guenon'a Şark medeniyetinin Garba üstün tarafının intellectualité yani "irfan" olduğunu söylemiştir. Üstelik ona göre, Batı insanı artık intelligence (kalp, gönül, akl-ı mead) dediği melekeyi kullanamaz hale gelmiş ve hatta insanda böyle bir melekenin var olduğunu bile bilmez bir duruma düşmüştür.
Şu halde intelligence kelimesini "zeka" ile değil, metnin inıkan verdiği yerlerde kalb veya akl-ı mead kelimeleriyle tercüme etmeli ve daima akıldan (raison) üstün bir meleke olduğu hatırda tutulmalıdır. Intelligence vasıtasıyla elde edilen bilgi ve bilgi birikimine intellectualité denilecek olursa, bunu Türkçede "zihnilik" ile değil "irfan" kelimesi ile ifade etmek daha isabetli olacaktır. Hakiki ve tam manasıyla intellectuel ise, Guenon'a göre, "irfan"a (intellectualité) veya daha yüksek bir mana ile "marifet"e (connaissance) yani "Hak" ve "hakikat" bilgisine ulaşmış kimsedir ki bunlar muhtelif derecelerde de olsa "arif" diye adlandırabilir. Bu demek olur ki intellectuel, içinde bulunduğu veya müntesip olduğu traditionun (din) esas ve prensiplerini tefekkür, sanat ve ilmine merkez ve mihrak kılarak, aklen ve kalben cehalet karanlığından kurtulmuş kimsedir. Yoksa okuyup-yazan veya dünyevi ve maddi şeyleri bilen kimse değil. Guenon'un "élite intellectuel" dediği ise intellectueller yani "arif"ler veya "münevver"ler arasında seçkin bir zümredir ki İslam tasavvufunda "havas" ve "havassü'l-havas" adıyla anılırlar. Ancak "arif" kelimesi bizde ıstılah olarak çok hususi bir manada kullanıldığı için "intellectuel" kelimesini, "arif" kelimesine çok yakın manada olduğunu hatırda tutarak, "münevver" yani Cenab-ı Hakk'ın "Nur" isminden feyizlenmiş ve böylece cehalet karanlığından kurtulmuş kimse manasında anlamak uygun olacaktır. "Aydın" kelimesi ise hiçbir manevi mana hatırlatmayan yeni bir kelime olduğu için Guenon'un dilindeki intellectuelin karşılığı olamaz kanaatindeyiz.
Intuition terimini "sezgi" ile tercüme etmek mümkün olmakla beraber, bununla Guenon'un kastettiği mana kendisinin intuition intellectuelle tabirinde belirttiği "kalbi sezgi"dir. His ve akılla alakalı değildir. Bunu tasavvuftaki "keşf" kelimesiyle karşılamak daha isabetli olacaktır. Kalb hakikatleri keşf veya ilham yoluyla idrak ettiğine göre aklın ve hissin bunda bir dahli yoktur. Guenon bu manada kullandığı intuition intellectuelin Bergson'daki intuitiondan (sezgi) tamamen başka olduğunu söylemektedir. Zira Bergson'un "sezgi"si yalnız hisse, duyulara dayanmaktadır. Gerçi Bergson memleketimizde akla (raison) karşı zekayı (intelligence) koyarak "sezgi" yoluyla gerçeğin bilinebileceğini söyleyen ve rasyonalizme darbe vuran bir filozof gibi anlaşılmış ise de, Guenon onu rasyonalizme karşı hissi sezgiyi çıkaran, böylece akılcılığa darbe vurmak şöyle dursun, akıl altına düşen, adeta içgüdüleri ön plana çıkaran rasyonalistlerden daha aşağı seviyede bir filozof olarak görmektedir. Halbuki intuition intelectuelle (kalbi sezgi veya keşf) aklı (raison) aşar, aklın ötesindedir ve hakikatle doğrudan doğruya münasebet imkanına sahiptir.
İ. Kara: Eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla Guenon metafizik konusunda da bazı farklı fikirlere sahip gözüküyor?
M. Tahralı: Metafizikin kelime manasının "tabiat ötesi" demek olduğunu belirterek R. Guenon bu terimi fizikötesi alem, yani manevi alem, ilahi prensiplerle meşgul olan ilim ve tefekkür diye kabul etmektedir. Ona göre metafizikte insanın kullandığı meleke akıl (raison) değil, kalptir, yani intelligencetır. Mevzusu da fizik alem ötesinde ilahi prensipler, hikmetler, ve marifettir. Bu ilim ise, İslam dünyasında Muhyiddin ibn Arabi ve emsalinin eserlerindeki, mesela Fususu'l-Hikem'deki üslup ve ifade ile işlenen tasavvuftur. İşte bu manada Guenon metafiziğin (hikmet, tasavvuf) felsefeye (yani hikmet sevgisine) üstün olduğunu belirtmekte, yalnız aklı (raison) kullanan modem batı felsefesinde ise ne hikmet ne de sevgisinin artık kalmadığını söylemektedir. Onun için "Doğu metafiziği"nin benzeri modern batıda yoktur ve "mistisizm" tasavvuf demek değildir. Oryantalistler Şark metafiziğinin bir görünüşüne yanlış olarak "mistisizm" adını vermişlerdir. Oysa "mistisizm" sadece Batıya has bir şeydir. Aynı oryantalistler Şarkın tasavvufi düşüncesinin bir görünüşüne de "felsefe" adını vererek başka bir hata daha işlemişlerdir. Çin ve Hind'de felsefe. yok, metafizik yani tasavvuf vardır; İslam dünyasında ise hem tasavvuf ve hem de Yunan felsefesine dayanan felsefe vardır.
Ayrıca esoterisme ve exoterisme (batın ve zahir) terimleri de Guenon'un eserlerinde sık sık rastlanan ve iyi anlaşılması gereken kelimelerdir. Bunlar tasavvuftaki manasıyla ele alınırsa anlaşılmalarında bir güçlük olmayacaktır. Ancak metin içinde, tercüme esnasında zorlukların ortaya çıkacağı da pek tabiidir. Bu terimleri birkaç misal ile açıklayalım: L'esoterisme musulman, "İslam tasavvufu", Les doctrines esoteriques, "tasavvufi doktrinler" diye tercüme edilebilir. Ama umumiyetle esoterisme ve esoterique kelimelerini "batın, batıni, deruni, iç mana" gibi kelimelerin tasavvufi manası göz önünde tutularak anlamak icap etmektedir. Şunu bilhassa belirtmek lazımdır ki Guenon "esoterisme" kelimesiyle İslam dünyasındaki "Batıniyye"yi ve onların anlayışını kastetmemiştir. Exoterisme ve exoterique kelimeleri de yine tasavvuftaki manaile "dinin zahiri, şeriat, zahir" ve "zahiri, şeri, dış mana" gibi kelimelerle karşılanabilir.
Initiation ve initiatique kelimeleri esoterisme ile yakından alakalıdır. Çünkü her türlü "deruni bilgi" ye (connaissance esoterique) bir "initiation" yoluyla adım atılabilir. Türkçede bunu bir kelime ile ifade edebilmek oldukça zordur. Bununla kastedilen tasavvufta tarikatiara giriş için mürşid ile mürid arasında yapılan muameledir. Bu manada kelimeyi "intisap" ve "süluk" ile tercüme edebiliriz. Bir şeyhe "intisab"ı olan mürid "esoterisme"e yani "manevi, batıni, deruni, kalbi bilgi" sahasına girmiş olur. Bu kimseye "silik" (initié) denilir. Eğer Türkçede "intisap" kelimesiyle sadece müridin şeyhe intisabı anlaşılsaydı "initiation"u bununla karşılamak mümkün olurdu. Fakat Guenon bu kelimeyi tasavvuftan başka yerlerde de, ama aynı muameleyi ve münasebeti kastederek kullanmaktadır. Bu nokta daima göz önünde tutulmalıdır. Initiatique kelimesini de "intisabi'' kelimesiyle yukarıda açıkladığımız manada karşılamak mümkünse de, bugünkü dilde kolayca kullanmamız oldukça zordur. Her halükarda bu iki kelimede tasavvuftaki "intisap", "biat" ve "süluk", manalarının olduğu, şeyh ile mürid arasındaki manevi münasebet ve muameleleri hatırlatması gerektiği ve "tasavvuf yoluna giriş" kastedildiği unutulmamalıdır.
Bu temel terimlerden başka daha hususi terimler vardır ki, tasavvuf terimlerini tanıyanlar bazılarını kolayca Türkçe kelimelerle karşılayabilirler. Gerçi bizzat Guenon bazı terimierin karşılığını Arapçalarıyla vermiştir. Ancak bütün eserleri incelendikten sonra bir liste yapmak mümkün olur. Burada birkaç hususi terime daha temas etmekle iktifa edeceğiz:
Guenon'da pantheisme "vahdet-i vücud" demek değildir. Panteizm batının rasyonalist felsefeleri içinde yeri olan bir felsefi: görüş olup oryantalistler yarılış olarak bu kelime ile vahdet-i vücudu karşılamışlardır. Doğu metafiziğinde yani Çin, Hind ve İslam tasavvufunda panteizm yoktur, vahdet-i vücud vardır, Bunu da "identite suprême" ve "unicité de l'existence" terimleriyle karşılamaktadır. "Le pôle" veya ''l'axe" tasavvuftaki "kutb"un karşılığıdır. Bu ve benzeri bazı terimleri Guenon ve takipçilerinden yaptığımız tercüme makalelerde metin içinde veya dipnotta göstermiştik. (Bkz. Kubbealtı Akademi Mecmuası, Yıl: 1979, sayı: 2, s. 31; Yıl: 1979, sayı: 4, s. 47; Yıl: 1980, sayı: 2, s. 58)
İ. Kara: Siz tasavvuf tarihi üzerinde çalışıyorsunuz. Tarihi açıdan Guenon'da gördüğümüz
tasavvuf ne gibi özellikler taşıyor, nasıl bir gelişim gösteriyor?
M. Tahralı: Guenon 23-24 yaşlarında müslüman olmuş, birkaç makalesi müstesna bütün makale ve kitaplarını bu tarihten sonra yazmıştır. Bununla beraber eserlerinde İslam tasavvufu terimleri ve doğrudan doğruya islami mevzulara pek az tesadüf edilir. Buna mukabil İslam'ın bariz vasfı "tevhid" ve İslam tasavvufundaki "şeriat-hakikat" veya "zahir-batın" gibi temel mefhumlar eserlerinde aşikar olarak göze çarpar. Dinlerin hepsi İslam'a göre "tevhid" esası üzerine bina edilmiştir. İşte bu, Guenon'un eserlerinin de özü ve özden ve ana fikirden hareket etmiş ve bugün yaşayan veya tarihin derinliklerine gömülmüş her dinde (tradition) bu fikri işlemiş ve göstermiştir. Eserinin en "orijinal" yönlerinden biri budur denilebilir. Gerçi her müslüman itikad olarak dinlerin tevhid esası üzerine bina edildiğine inanır, ama asırlar boyunca üstü örtülen, unutulan, tahrif edilen dinlerde bu hakikati görebilmek, gösterebilmek ve "tevhid"i kaybedenleri "tevhid"e davet edebilmek herkese nasip olmuş değildir. Şunu da hatırlamak yerinde olacaktır ki İslam süfileri her zaman aynı vazifenin gönüllü mücahidleri olmuşlardır.
Guenon eserlerinde daha çok Hind tasavvufunun ıstılahlarını kullanmıştır. Bunu bilerek yapmıştır. Çünkü "tevhid birdir", "hakikat birdir". Şu halde insanlara bunu "anladıkları veya daha iyi anlayabilecekleri bir dille" ve "akılları miktarınca söylemek" gerekmektedir Hindu terimleriyle "hakikat" i anlatmak, Batı'nın o günkü şartları içinde İslami terimlerle anlatmaktan daha faydalı ve verimli olacaktı. Zira Hıristiyan Avrupa ile İslam alemi asırlardan beri daimi bir kavga içindeydi. Batı İslam'dan hem korkmakta, hem de XIX. asırdan beri hakimiyeti altına aldığı müslüman topluluklarını ve medeniyetini hor ve hakir görmekte idi. "Tevhid"i ve "hakikat"i Batılıları ürkütmeyecek ve aralarında husumet ve nefret bulunmayan bir "din" (tradition) ve medeniyetin terimleriyle anlatmak peşin hükümlülere karşı ilk zafer olacaktı. Sonra İngiltere ve Fransa'da Hinduizm hakkında bir hayli çalışma ve efkar-ı umumiye vardı. Bu nisbeten hazır zemin üzerinde hem oryantalistlerin anlayamadıklarını anlatmak, hem de böylece, daha geniş bir okuyucu kitlesine hitap edebilmek mümkün olacaktı. Ayrıca, mademki "dinlerin esası olan tevhid" ve "değişmeyen tek hakikat" anlatılacaktı, öyleyse işe İslam gibi en son "din"den değil, bilinen ve halen yaşayan en eskilerden başlamak daha münasip olmayacak mıydı? Böylece Guenon "Hindu doktrinleri"ni anlatırken yeri geldikçe Taoizm, Eski Mısır dini, Zerdüştlük, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyete temas edecek, bilhassa Batı Yahudiliği ve Hıristiyanlığının, unuttuğu veya tahrif edilmiş hakikatlere işaret edecekti. Nitekim eserlerinde böyle bir üslup, dikkat edildiğinde göze çarpacaktır.
İ. Kara: Bu konuyu biraz daha açar mısınız?
M. Tahralı: Tabii. Tasavvuf bakımından Guenon'un eseri hakkında bir söz söylemek için önce şunu hatırlamak gerekir. İslam mutasavvıfları tasavvufu "dinin özü, esas cevheri" olarak takdim etmişlerdir. Şu halde İslam'ın özünü yani tasavvufunu, diğer dinlerin tasavvufuyla karşılaştırmak, benzerlikleri, paralellikleri bulmak, ifade veya şekil farklılıklarını göstermek şeklinde görünen Guenon'un eseri, umumi olarak "din"ler ve medeniyetler açısından ehemmiyetli olduğu gibi, tasavvuf bakımından da hususi ve mühim bir yer işgal etmektedir. Böylece onun eserleriyle geniş ölçüde Hind tasavvufu, daha mahdut ölçüde diğer "din"lerdeki tasavvuf hakkında sağlam bir görüş ve bilgi edinmek mümkün olmaktadır. Şu nokta da bilhassa belirtilmelidir ki, Guenon bugün Batı Hıristiyanlığında "mistisizm" denilen şeyin "tasavvuf" olmadığını, Rönesans ve Reform'dan günümüze kadar Batı Hıristiyanlığı'nda tam manasıyla bir "tasavvuf"un ve "mutasavvıf"ın bulunmadığını söylemekte, Şark tasavvuflarını Batıya "mistisizm" adıyla tanıtmaya çalışmanın yanlış olacağını ısrarla belirtmektedir. Çağdaş Batı'da, ne filozofların arasında, ne de dini muhitlerde "tasavvuf"un muadili vardır. Çağdaş Batı, Doğuya nisbetle mukayese edilemeyecek derecede bu sahada fakirdir. Doğu, bu sebepten yani hala yaşayan bir "intellectualite"ye yani "irfan"a, "maneviyat"a sahip olmak bakımından Batıdan üstündür. Gerçekte Batı, Ortaçağ'da bile, benzerine sahip olmakla beraber yine de "irfan" bakımından Doğu seviyesinde.olamamış, ancak bugünkü kadar da yoksul ve "gönlü" boş kalmamıştır.
Guenon bir yönüyle bizim medeniyetimizdeki Gazzali ile karşılaştırılabilir: Gazzali nasıl el-Munkızu mine'd-dalal isimli eseriyle tasavvufun dindeki yerini ve ehemmiyetini göstermiş ve İhyau ulumi'd-din adlı eseriyle "din" ilimlerinin "ihya"sına gayret etmişse, Guenon da bir yandan bütün "din"lerde (tradition) tasavvufun yerini tesbit etmiş, bir yandan da yine bütün "din"lerde "ilim"lerin ve "sanat"ların "ihya"sına kapı açmış, temel atmıştır. Gazzali bunu yalnız müslüman muhit içinde yaparken, Guenon Batı ve batılılaşmış zümreler içinde yapmış; Gazzali "sünni'' İslamiyeti ve tasavvufu ortaya koyarken, Guenonda "traditions orthodoxes"u yani dinlerdeki sahih doktrinleri, başka bir ifadeyle "hakiki din"in ne olduğunu, hakiki tasavvufu (métaphysique véritable) anlatmıştır. Ancak, Gazzali'nin eserlerinde tasavvuf az bir yer işgal ederken Guenon'un eseri bütünüyle "tasavvufi''dir. Bu yönüyle ise, Muhyiddin ibn Arabi'ye benzetilebilir. Zaten Guenon Şazeli tarikatına mensup bir mutasavvıf olup düşünce ve ifadelerinde İbn Arabi'yi yakından takip etmektedir. Onun için Guenon'un (Abdülvahid Yahya) fikirlerini İbn Arabi mektebi içinde değerlendirmek isabetli olur. Nitekim Guenon'u takip eden (Guenonien) Avrupalı müslümanların İslam tasavvufundan yaptıkları tercümeler, ya İbn Arabi'nin eserleri ya da bu mektebe mensup süfilerin eserleridir.
İ. Kara: Bugün Fransa'da ve diğer Batı ülkelerinde "Guenonien" diye adlandırılan bir grubun varlığından söz ediliyor. Bunları tanıyor musunuz?
M. Tahralı: Bunlardan yalnız biriyle, Paris'te, Şark Dilleri Okulu'nda tanıdığım oğlu vasıtasıyla tanıştım ve birkaç kere görüştüm: Mustafa (Michel) Valsan. Kendisi Şazeli tarikatında halife-şeyhti. Eserleri Muhyiddin ibn Arabi hazretlerinden, Abdurrezzak Kaşani ve Sadreddin Konevi'den yaptığı tercümelerdir. Bunlar 1949-1974 seneleri arsında Revue des Études traditionnelles isimli mecmuada neşredilmiştir. Bu mecmuanın Ocak 1975 sayısında bütün tercüme ve makalelerinin tam bir listesi vardır. İslam'ı itikad, ibadet, ahlak ve tefekkürüyle bizzat yakından yaşadıklarını müşahede ettiğim bu zat ve talebeleri Fransa'da İslamiyet ve İslam tasavvufu denilince akla ilk gelecek isimlerden biridir. 25 Kasım 1974'de vefat etmiştir.
Titus Burckhardt (İbrahim İzzeddin): İbn Arabi'nin Fususu'l-Hikem'ini La Sagesse des Prophètes (Albin Michel, Paris, 1955) adıyla, Abdülkerim Cili'nin el-İnsanü'l-Kamil adlı eserini muhtasar olarak De I'Homme Universel (Lyon, 1953) adıyla Fransızcaya tercüme etmiştir. Diğer eserleri şunlardır: Introduction aux doctrines esoteriques de l'Islam (İslam Tasavvufuna Giriş, Lyon, 1955), Principes et methodes de l'art sacré (Mukaddes Sanatın Prensip ve Metodları, Lyon, 1958), Clé spirituelle de l'Astrologie musulmane d'apres Mohyiddin İbn Arabi (İbn Arabi'ye göre İlm-i Nücümun Manevi Anahtarı, Milano, 1974) ve Alchimie (Eski Kimya İlmi) (Thoth-Bale, 1974).
Frithjof Schuon (İsa Nureddin): Birçok eseri vardır ve bunların İngilizce, Almanca, İtalyanca baskıları da yapılmıştır. De l'Unité transcendante des religions (Dinlerin Müteal Birliği Hakkında, Gallimard-Paris, 1948), Comprendre l'Islam (İslam'ı Anlamak, Gallimard-Paris, 1961), L'Oeil du coeur (Kalb Gözü, Gallimard-Paris, 1950), Logique at transcendance (Editions traditionelles, Paris, 1970) vb. Bir Şazeli şeyhi olan bu zatın Guenonien'ler arasında hususi bir mevkii halifeleri ve talebeleri vardır.
Martin Lings (Ebubekir Siraceddin): İngilizdir ve eserlerini İngilizce yazmıştır. Bazıları Fransızcaya tercüme edilmiştir. Un Saint musulman du vingtième siècle (Yirminci Asırda Bir Müslüman Veli, Paris, 1967).
Leo Schaya: Bir eserini biliyorum. La Doctrine soufique de l'unité (İslam Tasavvufunda Tevhid Doktrini, Adrien Maisonneuve, Paris, 1962).
Yukarıda zikrettiğim isimlerden başka Guenonien müslümanların olduğunu ve eserleri bulunduğunu duydum, fakat tanımıyorum. Ayrıca diğer dinlere ve Hıristiyanlığa mensup Guenonienler vardır. Bunlar da gerek kendi dinlerinde, gerekse çeşitli ilim ve sanat dallarında Guenon'un fikirleri ışığında eserler yazmaktadırlar. Bunlardan bazılan Etudes traditionnelles mecmuasının yazarları arasındadır. Yakın zamandan beri de şarkiyat araştırmaları yapanlar arasında Guenon'un eseri tesirini göstermeye başlamıştır. Katolik kilisesi ve vazifelileri ise Guenon'un eserine baştan beri gösterdikleri tepkiyi yumuşatmaya başlamışlardır. Batı'da Guenon'un fikirlerine katılanların sayısı gün geçtikçe artmakta, eserleri yeniden basılmakta, makaleleri kitap haline getirilmektedir. Belki yakın bir gelecekte arkadaşları ve bazı okuyucularıa yazdığı mektuplar da neşredilecektir. Hakkında benim görebildiğim biri Arapça, diğerleri Fransızca olmak üzere 5-6 eser yazılmıştır.
Guenon'un eserinin bizim gibi az veya çok "batılılaşmış" bir toplumun insanlarına söyleyeceği çok şey vardır. Osmanlı medeniyeti veya daha umumi söylersek İslam medeniyeti, çok dar bir muhitin haricinde, artık hemen hemen anlaşılmaz olmuştur. Guenon'un eserinin, bir yandan modem batıyı bize tanıtmakta, bir yandan da kendi "an'ane"mizi, bunun fikir, ilim ve sanat mahsullerini anlamamızda çok faydalı olacağı kanaatindeyim.
İ. Kara: Guenon'un mühim eserlerinden de bahseder misiniz?
M. Tahralı: Türk okuyucu ve "münevver"lerinin öncelikle istifade edeceği eserleri şunlardır: Introduction générale à l'etude des doctrines hindoues, Orient et Ocddent, La Crise du monde moderne, Le Règne de la quantité et les signes des temps, Symboles fondamentaux de la science sacrée, La Métaphysique Orientale, L'Erreur Spirite.
İ. Kara: Bu yıl [1980] Guenon'dan dilimize tercüme edilerek Yeryüzü Yayınları arasında çıkan Modern Dünyanın Bunalımı ve Doğu ve Batı isimli eserleri nasıl buldunuz?
M. Tahralı: Henüz tam olarak inceleyemedim. Yalnız ikincisi birincisinden daha itinalı yapılmış. Şu muhakkak ki titizlik gösterilmeyen bir dille Guenon tercüme edilemez.
Benzer Okumalar:
—René Guénon, Doğu Metafiziği
Mahmud Erol Kılıç, René Guénon Üzerine