Mouchette, 1967 yılı yapımı Robert Bresson başyapıtı. Georges Bernanos’un kitabından uyarlama olan bu film sefalet, acımasızlık, merhamet ve toplumun kendi içinde düştüğü inkara, yalan ve de daha fazlasına işaret ediyor. Mouchette, toplumun sancılı çocuğu, vicdanlara seslenen, savaşın artıklarından kalan bir kız çocuğu. Bresson’un evrenindeki katran kalplerine sunduğu bir zıtlığın perdesi Mouchette. Kasabada Mouchette’in başından geçen olaylar silsilesi kaderi, insanın içinden asla çıkamayacağı acı gerçekliğini sunuyor.
Bresson, Bir Taşra Papazının Güncesi ve Au Hasard Balthazar filmlerindeki gibi, sadeliğe yöneliyor. Mouchette’in alkolik babası, yatalak annesi ve küçük kardeşiyle kasabaya bir kasvet çöküyor. Babası, toplumun içindeki en zayıf karakter. Mouchette’e ilgisizliği, ona sertliği ve de bu zayıf karakter yapısının ardında yatan merhametsizliği Mouchette’in çemberindeki insanlara öz bir tahlil sunmakta, Bresson karakter seçiminde amatör rüh anlayışını sonuna dek götürmektedir. Baba, bir kangrene neden olan zehirli bir ruh. Anne, ona göre daha uysal, karanlığın içinde yatan bir ışık ve masumiyet çizgisi olmakta. Yatalak gördüğümüz anne, hayatın tokatını yemiş, zorluğun önünde sessizce yatan, boyun eğmiş bir imaj. Mouchette’in küçük kardeşiyse şimdiden kundakta geleceğine barikatler örülen bir nesil, geleceği elinden alınmış bir toplum figürü. Mouchette, bu çemberin merkezinde yer alan, bütün derdi omuzlayan, küçük yaşıyla büyük sorunları sırtlamış, içine yönelişiyle ötekileşmenin ön sırasında yer alan bir insan. O, her yerde.
Olay örgüsünün ikinci planda kaldığı, karakterlerle öne çıkan bir film Mouchette. Bresson, Mouchette üzerinden bizim kendi iç dünyamıza, zihinlerimizin derinliklerine inme şansı veriyor, eksikleştirilmiş sahne ve kopuk bağlarıyla gerçekliğe tam hakim olmayarak yaşanılanların buğulu dünyasının pencerelerini açıyor. Burada üzerinde durulması gereken Bresson’un karakterleriyle bizim kendi duruşumuz arasındaki mesafedir. Bresson, hiçbir zaman karakterleriyle bir bütünleştirmeye gitmez. İzleyicisine temas sunmaz. Mouchette’in geniş perspektifte eksiltili sekanslarıyla, bütünün içinde bir alt skala olmasıyla gittiğimiz eşik birbirlerine bağlı olan kilit gibi, asla çözülemeyecek olan. Mouchette’in evreni karanlık. Sevgi, ilgi, merhamet kavramlarının yoksunluğundaki tek başınalığı ile Mouchette’in istek - eylem düzleminde kendisine zarar verecek olan adamdan sevgi/ilgi duyması onu ve bizi farklı diyarlara götürecektir. Bizi belki de en çok üzen de Mouchette’e karşı sadece empati yapabilmemiz, ona yardım edemiyoruz. Bresson, “Mouchette sefalet ve acımasızlığın kanıtlarını sunuyor. Mouchette'e her yerde rastlanabilir: Savaşlar, toplama kampları, işkenceler, suikastler” sözünü söylerken filmden öteye gittiğimizi bir kez daha kanıtlayabilmektedir.
Mouchette’in yaşıtlarıyla sorunu, toplumun o uzlaşılmaz yönü ve de sistemin kaldıracının vicdanlara nasıl da çarptığının izleriyle kesişiyor. Mouchette, düzen denilenin altında ezilmiş, toplumların “sessiz kaldığı” insanlardan, olaylardan, hayatlardan sadece bir kesit. Biz cesaret edip bir şey söyleyemiyoruz. Mouchette’in bu döngüdeki yeri bu şekilde bir ivme kazanıyor. Filmin seyrindeki kesintilik, olayların ters düzlüğü, ve toplum yapılanması içindeki hiyerarşik statünün bariz bir form içinde manaya dönüşmesi kaçınılmaz olabilmekte, Mouchette’in detaycı bir kadraj içinde değil de gereken yerde, olması elzem sahneleriyle de Bresson’un izleyicisi için bir tasavvur kapısı şeklinde bir konumlanabilme vardır. Çoktan ziyade öze ve toprağın filizlenişine, acının büyümesine bir yöneliş denilebilir.
Yalıtılmışlığın ötesinde yatalak annenin o öldükten sonra ne olacağını söylemesinden sonra Bresson’un boş bir sandalyeye odaklanışı aslında filmin genelinde bir sefaletin, acının, boşluğun ve de çözümlenemeyen gerçekliğin baskın olacağına bir atıf. Bresson’un “huzurlu ve sevgi dolu Fransa” imajını Mouchette ile yıkıp geçtiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Piyano başında bir çocuğun mutsuz bir şekilde şarkı söylemesinin arkasında yatan gerçekler bizleri huzursuz ediyor. Mouchette’in kilisenin girişlerindeki hareketi Tanrıya karşı içindeki bastırılmış isyanın, öfkenin yansıması. Mouchette, iyi bir insanın bile sonunda ne kadar da pasifleştirilmiş, yalnızlığın gücüyle giderek katranlaşan bir kalp ile kalacağını içten içe sıralıyor. Au Hasard Balthazar’daki Marie ve Balthazar bizim sempatimizi kazanır, empatimizi kazanamaz. Durum Mouchette’de biraz farklı seyrediyor bu açıdan da baktığımızda. Mouchette’e karşı insanların bu derece tutarsız oluşu, itip kakması Bresson’un adeta soğuk ironisinden önce gerçekleşen hamleler. Olayların öncülleri sıralanıyor.
İnsanın fıtratındaki acının ve yaşanmışlıkların kalp ile nasıl ile yeşerdiği ve ezilip gittiği yatıyor Mouchette’de. Bresson’un Mouchette’i dönem filmi olmaktan çıkıp günümüze uzanıyor. Acının insanın maneviyatında gittikçe büyüyen bir çıbana dönüşebileceğini resmediyor. Bresson, kendi hakimiyetini kuruyor, amatör ruhun siyah beyazlığa karışıp renklere inat Fransız Parodisini sunuyor Mouchette ile. Yoksulluk, dram, keder ve ötekileşme yolunda zayıf ama bir o kadar da güçlü karakterimiz Mouchette’in döktüğü göz yaşlarından daha fazlası var bu filmde. Sonuysa hiç bitmeyen bir hüzün. Ellerde kalan, Bresson’un bizleri duyarsızlaştırıp kendi duyarlılığı ile sinema estetiğine yönelişi. 1967 yılının ardı gelmeyen sefaleti dünyada hâlâ sürüyor ve insan hep aldanıyor, yanılıyor. Mouchette’e sahip çıkmıyor, sessizliğe gömüyor onu. Mouchette ise, karanlığın pençesine düşüyor, acziyeti onun kurtuluşuna yet-e-miyor. İçindeki sevgisizlik tohumları vücudunu sarıyor. Biz belki bu yüzden Mouchette’i Bresson’un başyapıtlarından biri olarak görüyor ve belki de Bresson’un sinemasal dilini çözümlemeye giderken hayatın kendi gerçekliğiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Çorapları yırtık Mouchette, ayakkabısı yırtık Mouchette. Gecenin ardından gelende yokluğa uzanıyor.
Asılmışların Baladı.
Ocak 2012.
Ocak 2012.
Robert Bresson ve Mouchette