Fanny och Alexander, 1982 yılı yapımı Ingmar Bergman'ın son ve renkli filmi, bir aile destanı. Yüzyılın başında Uppsala'da soylu bir ailenin yaşadıkları Fanny och Alexander'ın gözünden aktarılıyor ve anlatı bu çerçevede şekillendiriliyor. Filmin dili, İsveççe.
Fanny och Alexander (Fanny and Alexander - Fanny ve Alexander) biçim ve kök olarak Bergman'ın dönüş filmlerinden biridir. Bu yapımdan sonra sinemacılığa veda eden Bergman'ın bu filmindeki canlılık, neşe, dramın öncüsünü biz 1975 yılı yapımı Trollflöjten (Sihirli Flüt)'de görürüz. Sinema dilinin Bergman'da bir keyifsel işleve döndüğü nettir. Keder ve kasvetli üçlemesi diye adlandırdığımız, hepsi siyah beyaz olan Sasom i en spegel (Aynanın İçinden, 1961), Nattvardsgasterna (Kış Işığı, 1963) ve Tystnaden (Sessizlik, 1963) yapımlarından farklı olarak Fanny och Alexander'daki seyrin az varoluşsal çok (yeni) gerçekçilik/gerçeküstücülük izleri taşıdığını da eklememiz mümkündür.
Filmlerinde hiçbir zaman kendini ciddiye almayan Bergman, varoluşsal ve Tanrı'sız bir evren üzerinden hayallerini, amaçlarını, din alegorisini Fanny ve Alexander'da da yapar. Bergman'ın İskandinav estetiğini de serpiştererek filmlerinde sade güzelliği kullanması (daha canlı renkler, minimalist sahneler, ironi) yapımlarını cazibeli hâle getirmek içindir. Dünya Sineması'nda Bergman'ın yalnızlığı başka bir tabirle Tarkovsky kadar değer görmemesi salt Bergman'ın kendi disiplininden sıyrılmamasından dolayıdır. Bergman, ironi yapar, varoluşsal taşlar, hicvi kuvvetlidir; Tarkovsky'vâri duruştan ve çizgisinden uzaktır. Hakikati bilir belki, ama buna pek de adım atmaz, Jean-Paul Sartre gibi.
"Kuzey Hüznü Satıcısı" diye addedilen Bergman kuzeyi, Avrupa'yı, dünyayı kendi felsefi tabanıyla yoğrur, yontar, Modern Çağ'a İsveç’ten seslenir. Evet, Bergman bugün kendini Dünya’ya kanıtlamış bir isimdir. Bu reddedilemez. Bergman'ın sineması çok çeşitli ve renkli olup, biraz İskandinav soğuğu barındırır. Fanny ve Alexander'ında aile-toplum-din üzerinden eleştirilerini getirir. Neşenin, sevincin yanına hüznü ve dramı katar. Kaç dakika sürerse sürsün bunu yapmayı başarır, çok güzel harmanlar ve biz Bergman'ı sırf bunu yaptığı için sevebilir ve filmleri üzerine düşünebiliriz. Bergman eğer kendini biraz ciddiye alsaydı, daha derinden gelen filmlerini görebilirdik. Zira kendisini "bir illüzyonist...bir şarlatan" olarak niteler Bergman. Dıştan çok, derine inmeye, zihnin yoklamalarını aramaya koyulmayı amaçlar.
Bergman'ın Fanny ve Alexander’ı başarılı ve kendi içinde amacına ulaşmış yapımlardan birisidir. Sıcaklık, cömertlik, içtenlik gibi müspet kavram işleyişiyle ve anlam üzerine yoğunlaşmasıyla Bergman, Fanny ve Alexander’ı bir bakıma dış dünyadan çekip zamandan soyutlanmayı gerçekleştirir. Kişisel hırs, arzu, kalp döngüsü çerçevesinde olayların gidişatına yön verir. Birlikteliği, aile kavramını, insanın hayatında karşılaştığı hüznü ve yıkımları neşenin ardına saklar. Alexander'ın Fanny'e göre daha dominant bir karakter olmasını Fanny'nin ketumluğunun ardındaki gizeme bağlamak yerinde olacaktır. İnsan, yeri geldiğinde gerçekler karşısında susmalıdır. Ölüm ve hayatın sürekliliği birbirinden koparılamaz. Bir çocuğun kalbine yaslanan hüzün onun diline mühür vurur. Erdem için sonradan Üvey Babası olacak Psikopos'a olan savaşı Alexander'ı girdaba sokar. İsmail ile farklı boyutta birbirlerine akan iki kişi. Ve bir kin, öfke. Ölümü görmek, ölümü bilmek sorusu bir çocuğun zihninde çınlar.
Üvey Babası Psikopos olan Alexander'ın kibirliliği ve inatçılığı bir yön; babasının ona karşı direnişi ikinci bir yön. Burada iki gerçeğin savaşı var. Biri iyi, biri kötü. Psikopos'un Alexander'ın İncil'e elini koyarak yalan söylemesinin ardından bu yalanı itiraf etmesine karşılık, oğlu Alexander'ı 3 çeşit ceza şekli sunması ve Alexander'ın en ağır olanı (bedene 10 kez halı sopasıyla vurulması) seçmesi onun düşüncelerindeki sertliği ve daimiliği gösterir. Psikopos ile Alexander sürecinden sonraki İsmail Retzinsky ile Alexander’ın düşünce korelasyonu bizleri "Tanrım! Tanrım! neden beni terk ettin?"e götürür. Psikopos'un rüyasında minberde diz çöküp haykırışı ve peşine gelecek olan gerçekliği, koruyucu melek ve kaçış ile pekişmesi kalbin bir kaçışı, sevginin öfkeye, kine dönüşünün yansımasıdır.
Bergman'ın düşük oda müzikleri kullanışı, saydam görüntüler, canlılık, zıtlıkları yerli yerinde kullanışı Fanny och Alexander'ı öncülsüz kılmaya yetmektedir. Her şeyin mümkün ve olası düşüncesi üzerine ağlarını gerer Bergman. Zaman ve mekanı bir bakıma yok sayar. Fanny och Alexander'ın gidişatını kontrol eder, soyutlama yapar. Alexander'ın din ve ahlaki konuşmalara karşı duruşuyla izleyicisine mesajlarını verir. Derinlik mahzenine girer ve oralarda dolanıp durur. Fanny och Alexander'da bütünün içinde bir noktayla uğraşıldığı ve de masumiyet-vicdan-kalp-dünya çerçevesinde gelgitlere girildiği görülür. Bergman'ın 60 kuşağındaki zirvesi artık biraz da kapanışa doğru gider. Bunun sinyalleri vardır filmin genelinde. Keskin dönüş ve başarı çıtası vardır ama bu 60 kuşağındaki gibi asla değildir. Artık çoğu kimse Bergman'ın böylesine bir zirveyi koşuşturacağını pek düşünmüyor. Etkileyicilik, şok ve algı üzerine yönelimin zaman içinde farklı bir sirkülasyona dahil olması Bergman'ı bir duruluğa sürüklese de Bergman kadar ulusal sinemaya da yönelen, hakim pek isim çıkmamıştır. Kişisel, kendi içerisinde tutarlı, güçlü ve potansiyelli bir tabanı olan böylesine yapıtlar bırakmak, bireysel diyebileceğimiz zihin meşguliyetleri onun bir ardılı olmadığının altını çizmektedir.
Gerçekliğin naif mekânında hayaller şekilleniyor yeni yeni motiflerle.
Aralık 2011
Benzer okumalar:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder