Caravaggio — İbrahim'in İshak'ı kurban edişi. |
Kaygı Kavramı [Begrebet Angest]
Kaygı hem pay almak istediğimiz hem de karşısında durduğumuz bir pathostur.
Âdem, ilahi bir anlamda kaygıyı hem sever hem de ondan kaçar.
Herkes kendisi tarafından kandırılır.
Günah olmadan cinsellik, cinsellik olmadan da tarih olmaz.
İnsan kökenine ne kadar yakın olursa, kaygısı da o denli derinleşecektir.
Kaygıyı hiçbir zaman tecrübe etmemiş insanlar için şu söylenebilir: Âdem de salt hayvan olduğu durumda kaygıyı hiç hissetmemişti.
İnsan, birinin suçluluğuyla ancak kendi kaygısı aracılığıyla karşılaşır.
İnsan bir tutkuyu gözlemlemek isterse, öznesini seçmek zorundadır. Burada işe yarayan; sakinlik, sessizlik ve karanlıktır; ancak bu yolla öznenin sırrını keşfedebilir.
İnsan beklentiye kazara düşmez. Böylece kendisini o beklentiye tümüyle yabancı olarak görür ama aynı zamanda beklentiyi kendisi yaratır. Böyle bir arzu için doğru terim kaygıdır; insan sadece kaygı içinde özlemini dile getirir, dile getirmek zorundadır.
Kaygı, baş dönmesiyle karşılaştırılabilir. Aşağıya, cehennemin ağzını açmış çukura bakan herkesin başı döner. Peki ama neden? Cehennem çukurundan olduğu kadar, gözleri yüzünden de.
Kadın, erkekten daha çok kaygı içindedir.
İnsan, geçmişi kendisi olarak değil, gelecek ile olan sürekliliği içinde anlar.
Bir bakış ya da sözcük, ruhu rahatlatmaya muktedirdir. Çünkü ruhun taşıdığı ağır yük, söze döküldüğünde, geçmişe ait bir şey olur.
Yazgı, kaygının hiçliğidir.
Tin, içe dönmeden yoksun olduğunda, sonlu hâle getirilmiş demektir. Öyleyse içe dönme, insanda ebedi olanın ebediliği ya da kurucu öğesidir.
Korku ve Titreme – Diyalektik Lirik [Frygt og Baeven – Dialektisk Lyrik]
İbrahim sızlanmadı. Yakınmak insani bir şeydir, ağlayanla birlikte ağlamak insani bir şeydir ama inanmak daha yüce bir şeydir ve inananı seyretmek daha hayırlı bir iştir.
İnsanın en büyük arzusundan vazgeçmesi yüce bir tavırdır ama bu arzuyu vazgeçtikten sonra bile içinde taşımak daha yüce bir tavırdır.
Her zaman en iyisini umut eden düş kırıklıkları içinde yaşlanır ve her zaman kötüsünü bekleyen genç yaşta çöker ama inanan ebediyen genç kalır.
Sadece bıçağını çıkaran İshak'a sahip olabilir.
Çelişki olmazsa İbrahim de İbrahim olmaz.
Derinlikleri olan varlıklar kendilerini asla unutmazlar ve asla olmuş olduklarından başka bir şey olmazlar.
O, büyük sırrı anlamıştır: Bir insan başkasını severken bile kendisine yetmelidir.
İnsan, kendi acılarını yine kendi acılarıyla unutur.
Hayatın şansı arzu ile görev, görev ile arzu arasındaki uyumdur; çoğu kimsenin amacı kesinlikle görev alanında kalmak ve görevi büyük bir gayretle arzuları hâline getirmektir.
Felsefe Parçaları Ya Da Bir Parça Felsefe [Philosophiske Smuler Eller En Smule Philosophi]
Benim içinde sükûn bulduğum hakikat bendeydi ve benden türedi.
Zamansal başlangıç noktası bir hiçtir, çünkü farkında olmasam da hakikati ezelden beri bildiğimi kısa sürede keşfederim, aynı zamanda an'ın ebediyette gizli olduğunu da keşfederim.
Öğretmenin öğrencinin hatırlamasına vesile olabileceği şey, onun hakikat yoksunu olmasıdır.
Her tutkunun en yüksek noktası, her zaman, o tutkunun kendi çöküşünü istemesidir.
Sınır, tutkunun işkencesidir, gerçi aynı zamanda ödülüdür.
Kızgınlık, bir maruz kalıştır.
Geçmişi kurarak onu bütünüyle anladığını düşünen herhangi bir kavrayış, geçmişi bütünüyle yanlış anlamıştır.
İman, görmediği şeye inanır; yıldızın mevcut olduğuna inanmaz, zira onu görür ama yıldızın mevcudiyet kazanmış olduğuna inanır.
Ölümcül Hastalık Umutsuzluk [Sygdommen til Döden]
Tedirginlik, yaşam karşısındaki, kişisel gerçeğimiz karşısındaki gerçek davranıştır.
Kendi olmaya cesaret etmek aslında bir bireyi, şunu veya bunu değil, Tanrı karşısında çabasının ve sorumluluğunun devasalığı içinde yalnız bir bireyi kavramaya cesaret etmek demektir.
Ölüm, sağlıkla ve güçle taşmış olsa da yaşamın bizim için sağladığından sonsuzca daha fazla umut içerir.
İnsan tindir. Ama tin nedir? Tin ben'dir. Ama ben nedir? Ben, kendine bağlı olan bir ilişkidir.
İnsan, sonsuzluk ile sonlunun, geçici ile kalıcının, özgürlük ile zorunluluğun bir sentezidir.
Umutsuzluk, uyumsuzluğun değil, kendine yönelen bir ilişkinin sonucudur.
"Sezar veya hiç olurum" diyen tutkulu kişi Sezar olamaz ve bundan dolayı umutsuzluğa düşer. Ama bunun başka bir anlamı vardır, Sezar hâline gelemediği için kendi olmaya katlanamaz.
Sadece keskin bir düşünce, daha doğrusu büyük bir inanç, yokluğu araştırmaya; daha doğrusu sonsuzluğu yansıtmaya katlanabilir.
Umutsuzluk tam da insanların tinsel yazgılarının bilincinde olmamalarıdır.
Kendini önceden sonsuz zanneden veya sonsuz olmak isteyen her insansal yaşamda, her an bile umutsuzluktur. Çünkü ben, sınırlandıran sonlunun ve sınırsızlaştıran sonsuzun bir sentezidir.
Belirgin anlamıyla hiçbir şey tehlikeye atılmadığı sürece alçakça dünyanın tüm olanaklarına kavuşurum; ve ben’imi kaybederim.
Kendi yok oluşuna inanmak olanaksızdır.
Bilinç ne kadar artarsa umutsuzluk o kadar şiddetlidir.
Doğrudanlığın umutsuzluğu budur: Hiçbir şekilde kendi olmayı istememek veya daha da kötüsü: Bir ben olmayı hiç istememek veya her şeyin en aşağı biçimi: Başka biri olmayı arzulamak, yeni bir ben'e sahip olmayı ummak.
Gençlerin umut yanılsaması, yaşlı insanların anı yanılsaması vardır.
Zihnin kendinden daha acımasız bir düşmanı yoktur.
Yalnızlık gereksinimi her zaman içimizde tinsel bir yan olduğunu kanıtlar ve bu tinselliği ölçmemizi sağlar.
Kıskançlık, gizlenen bir hayranlıktır.
—
Yazının derlenip hazırlanmasında gösterdiği alakadan ötürü Gökhan Özcan'a teşekkürlerimle...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder