Görünen o ki soğuktan ve açlıktan öldüler, çok uzakta ormanın içinde...
Countess Angélique, Sergeanne Golon
Finlandiya Sineması'nın önemli isimlerinden biri olan Aki Kaurismaki'nin Proletarya Üçlemesi'ndeki [Cennetteki Gölgeler, 1986 – Ariel, 1988 – Kibritçi Kız, 1990] güzide bir çalışması Kibritçi Kız. Yine bir Kuzeyli olan Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen'in aynı adlı eserinden ilham alınarak işçi sınıfına yönelik, kendi başına bir model oturtularak perdeye aktarılan film sessizliği içinde kendi sesini sonuna kadar duyurabiliyor. Kahramanımız Iris'in etrafında şekillenen film yalın anlatımıyla tipik Fin insan karakter-ruh hâlini başarılı bir şekilde tasvirlemektedir. İskandinav kültür özellikleri bulunan filmde duygu doğrulamaları, sosyopsikoloji, potansiyel eylem üzerinde durulmakta ve Kaurismaki'nin güçlü anlatısıyla durağanlığın üstesinden gelinebilmektedir.
Kaurismaki'nin –bir nebze– Bressoncu anlatımı dikkat çekicidir. Düz, statik, öze inen çekimler, eksikleştirilmiş sahneler, olay örgüsünün ikinci planda kaldığı, karakterlerin asıllarının iplerini ele aldığı ve de tabandan başlayan bir devrim ruhuyla Finlandiya'yı resmettiği nettir. Kaurismaki, sıradan bir karakteri alarak onu bastırılmış devrimin öncüsü yapar. Bu, Iris'tir. Iris, bir kibrit fabrikasında çalışan, üvey babası ve annesine bakmak zorunda olan gençtir. Iris, otobüste, evde kitap okur. Onun dünyası diğer insanlardan yalıtılmış ve toplumun ona atfettiği işlevi bir şekilde yerine getirmek zorunda kalıyor oluşu Iris'i muhtelif arayışlara iter. Yalnızlığı, sevgi yoksunluğu onun içindeki hayalleri bir savaşa dönüştürür. Kaurismaki, karakterini o anlığına öyle yalnızlaştırır ki Fin toplumunun bireyselliğini kitle algısından muaf tutmaz. Donuk bakışlar, rüzgârlı hava, soğuk atmosfer, Kuzey Kutup Dairesi, paramiliter topluluk, sınıf, fabrika ve yaşam Iris'in bakışlarını ufuk çizgisinde keskinleştirir.
Iris'e yüklenen anlam ile Iris'in barda tanıdığı ve sevdiği bir diğer karakter Aarne arasında bir zıtlık vardır. Iris, kibrit fabrikası – ev arasında gidip gelirken Aarne ona göre daha bir üst mertebededir. Aarne, Kaurismaki’nin gözünde geleceği parlak burjuvazi insanıdır. Onu, işçi sınıfından ayrı bir seviyede tutarak iki karakter arasındaki refahı gösterir. Aarne, imkanları yüksek, hissiyatı düşük, derinliklere işleyemeyen, endüstriyelleşmiş ve gelişmiş toplumun şemasıdır. Iris, Aarne'ye oranla maneviyat hazinesini korumuş, içindeki inancını, sevgisini ilelebet sürdürme gayesinde olan, toplumun alt kademelerinde yer alan, parçalanmış hayatların içindeki bir figürdür. Iris'in Aarne'ye duyduğu sevginin altında elit bir yaşama geçiş yatmamaktadır. Kaurismaki'nin Aarne'ye sigara içerken –daimi olarak- çakmak, Iris'e de kibrit kullandırtma alegorisi buradan gelmektedir. Bu iki karakterin yaşam prototipleri bu noktada küçük ama uçurumlu bir virajla kıvrılır.
Aarne, Iris'e sevgi duymayışında, eylemlerinde ve hakikatinde totaliter ve tiraniktir. Iris, daha toplumcudur. Onu istemeyişini bilmesine rağmen her insanın onurunu bilir. Aarne'yi karşı tarafta sunan Kaurismaki, Iris karakterini geri dönülmez bir çembere sokar. Onu, içindeki sevgisini ve merhametini, daimi yalnızlığını defans psikolojisinde yoğurur ve Iris, kendi ataklarını yavaşça ve büyük bir intikam duygusuyla gerçekleştirir. Dünyanın her yerinde protesto ve ölüm vardır. Iris, Kaurismaki'nin nazarında devrim ruhuyla hareket eder ve hemen hemen her devrim kanlı olur. Bu içteki birikmişliğin protest dışavurumu olup, intikam duygusunun insandaki portresini şekiller.
Halk ordusunun Tiananmen Meydanı'na saldırısı, silahsız öğrencilerin direnişini durdurdu ve yüzlerce ölüme neden oldu… Trans-Sibirya demiryolunda meydana gelen boru hattı patlaması iki treni harap etti ve yedi yüzden fazla insanın ölümüne yol açtı... İran'ın dini lideri Ayetullah Humeyni öldü… Pekin'deki öğrenci gösterisi katliamla bitti. Ağır silahlarla donanmış askerler yüzlerce nöğrenciyi dün gece ve bu sabah açıkça öldürdüler. Otomatik silahlarla ve tanklarla donatılmış birlikler dün gece meydana taarruz ettiler ve silahsız öğrencilerin direnişini ezdiler. Tanklar önlerine çıkan barikatları yerle bir ederek ilerlediler. Fakat, kıstırılmış bir tank insanların öfkesine maruz kaldı. Bir konserve kutusu gibi açma çabası başarısız oldu ve ateşe verildi. Ama zafer kısa ömürlü oldu. Süngü takmış askerlerce takip edilen daha çok tank ortaya çıktı. Çadırlar ya yandı ya da tankların altında kaldılar. Özgürlük tanrısı düştü ve meydandaki insanlar anladılar ki her şeyin sonu geldi.
Kibritçi Kız, insan ve yaşadığı toplumu çatışmacı bir bakışla anlatırken durağanlığı saydam bir pozisyonda gizler. Kaurismaki, karakter tahlillerinde ve alt mesajlarında esnek ve estetiktir. Suskunluk yönüyle Bergmanvâri, müzikleriyle Wendersci yaklaşım vizyonu seçtiği pekâlâ görülebilir. Kaurismaki’nin ustalığını kendi sinema dilinin keskinliğiyle belirginleştirdiği, tipik Kaurismaki Sineması’nın mihenklerinden biri olmuş, 68 dakikaya sığdırılmış Kibritçi Kız'ı İskandinav proleter duruşuyla, savaş, protest kimlik, kültür şoku ile sunması fevkalâdedir. Başlangıç ile son arasındaki halatları sağlamdır. Bağıntının mutlak bir çözüme kavuşması, Kaurismaki'nin karakterlerindeki değişimin nihayetinde bir dirliğe, direnişe erişi anlamlı olup, bütün yaşanılan hayatların izlerini devrimin ve proletaryanın gölgesinde büyütmesi Kibritçi Kız'ın salt bir aşk-eylem-dram çerçevesinde boyut bulan yapım olmadığının altını çizer.
Fin toplumu tasvirinde Kaurismaki üst tabaka algısını ağır bir dille eleştirir. Ona göre ezilmiş, geleceği karanlık toplumun; negativist bireyselleşmiş, iktidar prestiji ve imajını korumaya ant içen üst tabakanın değerinde bir şey ifade etmiyor oluşu potansiyel kuvvet karşılığı için gerekli sebeplerden sadece birisidir. İsyan zeminden başlar Kaurismaki'de. Iris'in üvey babası, o evin, baskıcı sistemin yüzüdür. Iris'i evinde istemeyişi bundan, çünkü Iris, onun istediği şekilde hareket etmeyen, suskun ama sindirilmeyen bir tablodur. Yüzüne atılan tokat soğuktur. Meydanlarda insafsızca sivilleri öldüren rejim gibi. Iris'in omuzlarındaki yükü daha da ağırlaştırır Kaurismaki. Onu bir köşeden bir köşeye fırlatır, toplumun kendi içinde erimeyenleri yok etmeye çalışmasıdır bu.
Aki Kaurismaki, çiçekleri ve güzellikleri kaosun ortasında –bilerek– soldurur. Anıları, yaşanmışlıkları azgelişmişliğin ötesinde insanın terör yönüyle yok eder. Kaurismaki söylemek istediğini onlara onların çirkinliğini, buzulluğunu göstererek sunar. Iris'i, Aarne'yi, yaşamı, toplumu, rejimi, baskı zincirlerini kırarak şafağa ulaştırır Kibritçi Kız'ı. O, artık siyaha bürünür çünkü toplum artık zehirlenmiştir.
Her şeyini verdiğinde eline geçen sadece hayal kırıklığıysa, anıların yükü taşınamayacak kadar ağırlaşır.
2 Aralık 2012
merhaba.
YanıtlaSilblog yazınızı ekşi sözlükte gördüm. az önce yorumunuzu okudum. ara sıra blog okuyan biri olarak ilk defa bir bloğa yorum yapma gereği duydum. betimlemeleriniz harika. yazınız tek kelimeyle harikulâde olmuş, kaleminize sağlık.