26 Temmuz 2015

Ingmar Bergman — Tystnaden

İnsan seçmekte hürdür. Şu zavallı durumu kabullenmek istemiyorum. Ama şimdi yalnızlık güzel ve iyi. İnsan, hayatında çeşitli davranışlar dener ve hepsini anlamsız bulur. Titreten kuvvetler var demek istiyorum. Ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor. Tüm bu konuşmalar... Yalnızlığı düşünmek hiç akıllıca değil. Gerçekten faydasız bu. Bana yazacak bir şey verin. Şimdi tamamiyle iyi olduğumu söylemeliyim. İçinde bulunduğum şu duruma ne dendiğini acaba biliyor musunuz? Euphoria. Babama da aynı şey oldu. Gülüyor ve tuhaf öyküler anlatıyordu. Sonra bana bakıp: "Şimdi, işte sonsuzluk, Ester." dedi. Her ne kadar dev gibi ve iriyse de öylesine nazikti ki. Hemen hemen iki yüz kilo geliyordu. Tabutunu taşıyan heriflerin hâlini görmeliydi. Öyle yorgunum ki. Hayır, böyle pisi pisine ölmek istemiyorum! Boğularak ölmek istemiyorum. Oh, korkunç bir şeydi bu. Korkuyorum şimdi...


Ester



Tystnaden, ülkemizde "Sessizlik" adıyla biliniyor, Ingmar Bergman'ın 1963 yılı yapımı siyah beyaz filmi. Bergman'ın kasvetli ve kederli üçlemelerinden sonuncusu olan Tystnaden'den önceki iki yapımsa, 1961 yılı yapımı Sasom i en spegel [Aynanın İçinden] ve 1963 yılı yapımı Nattvardsgasterna [Kış Işığı] filmleridir.

Bergman, filminde dönem sancılarını anlatır. Tystnaden, gerek oda müziği oranlarının düşük olması, gerekse filmin adına yakışan bir psikolojik travma ve egzistansiyalist disipleniyle bir başkaldırış. Ester ve Anna karakterleri bunun için var filmde. Tystnaden'in monolog ve diyalog azlığı ve senaryo metnindeki boşluklar tamamiyle sorgulama ve arayışın basamaklarını oluşturmaktadır. İskandinav toplumunun soğuk estetiği, aslında bu soğuk estetiğinin altında yatan cinsellik - sansasyon Tystnaden'in tanrısız evrendeki yol göstericilik ve rahatlık arayışı ve de bunlara ek olarak Lutherci suçluluğuna göndermelerde bulunuyor.

Lars von Trier'in Antichrist’indeki cinsellik alegorisi üzerinden varoluşsal sahaya inmemiz metaforik ve sinematografik ögelerle destekleniyorsa, Tystnaden'in de kendi kıvamına ulaşmasında karakter özellikleri dışındaki durum kareleri ile dramatize edilen sahneler, filmin özüne ulaşmasında yardımcı oluyor. Bergman, kendi mesajını içsel sorgulama ve sansasyonel sekanslarıyla buluşturuyor izleyicisiyle. Tystnaden'in cinsellik metaforu varoluşsaldır. Anna [Gunnel Lindblom] ve Ester [Ingrid Thulin] karakterlerinin zıtlığı, iyilik ve kötülük belirtisidir. Ester, Anna’ya sevgisini, iyiliğini göstermekle ve Johan [Jörgen Lindstörm]'a sahip çıkmakla, Anna'nın acizliğini tamamlar.

Dünyeviliğin filmde egemen olması, diğer bir deyişle Avrupa'ya nazaran İskandinav kültür sinemasında cinselliğin sansürsüz gösterilmesi bununla ilişkilidir. Anna'nın bu dünyaya sırtını dönüşü, Ester'in sancıları, toplumcu bir anarşinin gebeleri, Johan'ın sokaktaki tanklarıysa nizamın, elindeki kuklalarsa dayatılmış modernizmin ve totaliterizmin, 1960 dünyasının Stalinizm, Sosyalizm ve Gerçeküstücülüğün her iki yönden betimlemeleri. Bergman, Tystnaden'indeki cüceleriyle siyasi soytarılık dramatizasyonunu amaçlar. 

Dıştan çok içe, bilinçaltının derinlikleri ile buluşur Bergman. Anlam –bir nebze hakikat– arayışının gerisinde acı ve umutsuzluk saklıdır. Tystnaden'in siyah beyazlığı ve psikolojisinin sertliği, katlanılamaz oluşu bir sabır gerektirmektedir. Bergman, bunu yaparken alay eder bizimle ve karakterlerini daha da az konuşturarak bilincimizi, bilinçaltımızı bertaraf etmeyi amaçlar ve bunu başarır. 

Tystnaden, insanı insana anlatan, çatışmacı, savaşcı ve ego ile harmanlanmış bir piyes gibi. Sahnesi çok, konuşmaları az. Siyah beyaz ile hayat renkliliğinin ne derece matlığa indiğini 1963 yılından bize belirtiyor. Tüm bunlar olurken, Bergman bir köşeye geçiyor, ellerindeki kuklalar ile gösterisine başlıyor, biçim – ses tonlamaları, individualist zihinsel meşguliyetlerinin ardından koşuşturmasıyla Tystnaden'ini ayakta tutuyor.

29 Ekim 2011

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

2011–2024 idea, schola, zâhir âlem