İran, kent filmleri ile taşra filmleri arasında gidip gelirken özüyle ilgili kimi sorunlarla karşılaşabilmektedir. İran Sineması’nın metropole yönelişi hissiyatında eksiklik dediğimiz şeyi sinematografik anlamda giderememektedir. Kente yöneliş, topraktan kopmama anlamına gelip, derinliğini yitirmezken, özden kopma başarı çıtasını dibe doğru çekebilmektedir. Halen tutukluluğu devam eden Jafar Panahi’nin Dayereh’i ve birkaç filmi dışında son yapımları oldukça kötüdür. Panahi gibi cezaevinde olan bir diğer isim Muhammed Resulof’sa Panahi’den Be omid e didar’ıyla sıyrılır. Resulof, Panahi’nin kent algısından farklı olarak Farisi gerçekçiliği güzide uyarlamaya dönüştürür. Kadın imajını sindirmeye tabi tutmaz, toplumu kentten taşlar.
Bahman Ghobadi, son dönem İran kent filmleri arasında yeni bir adım atmış gibi gözüküyor. Kente nüfuz etme, metropol şablonunu filmlerinin tabanına yayma niyetinde olan Ghobadi, gölde yüzen kaplumbağaların kulaç hareketleriyle gökyüzü metaforunu kullanarak, çocukların destansı anlatısı olan Kaplumbağalar da Uçar’ı sunarken kentlerin o işgalciliğini istemiyordu. Zihin sınırlarımızı yoklayan ve limitsizliğe uzanan, kriz ve dönem araştırması Sarhoş Atlar Zamanı’nda da gerçekçiliğin en güzide örneklerinden birini sunmayı başarabilmişti. Ghobadi’ye bu bağlamda olumlamalar geliyor, toprağa dair söyleyeceklerini Majid Majidi, Asghar Farhadi gibi isimlerle aynı safta buluşarak altını çiziyordu. Zaman ilerlerken kaderi –bir nebze de olsa- Abbas Kiyarüstemi’ninkine benzeyecekti. -Giderek beynelmilel sinematografik kadraj, Avrupai figür, köklerden arınma, sığınmaya gidilen prestijli aktör/aktris yönelimi- İran’dan uzaklaşıldıkça çözülme daha da belirginleşiyor sanki.
Genel Gerileme, Kısmi Canlanma
Gergedan Mevsimi’yle beynelmilel atmosferi yakalamak ister Ghobadi. –sözde- Politik şiirler yazan şair Sahel Farzan’ın İslam Devrimi’nde tutuklanmasıyla başlayan, aşk üçgeni ağını örerek ilerleyen, inandırılmış hayatları yaşamaya zorlanan figürlerin anlatısı filmin tematiğinde basamaktır. Filmde Behrouz Vossoughi’nin oynadığı karakter modeli, Angelopoulos’un Kitera'ya Yolculuk’taki Spyros, Tarkovski’nin Offret’indeki Alexander’ı anımsatır. Ghobadi, Angelopoulosçu şiirsel sinema dilinden oldukça uzaktadır. Hissettirmede etkili olamaz.Devrim tutuklusu şairin şiirlerini dış sesle okutturarak ezgisel bir ritim aralığını havada asılı bir pozisyonda bırakır. Bütünlük dediğimiz şeyi, parçaların tam oturamamasından kaynaklanan görüntüsü, filmin derinliğini yok etmeye doğru itiyor. Jean-Christophe Grangé’nin aynı adlı kitabından oldukça kötü bir uyarlama olan Taş Meclisi’nde (Le Concile de Pierre) kötü bir oyunculuk sergileyen Monica Bellucci, kenar mahalle tipik Polonya hippilerini andıran rol modeliyle Beren Saat, motosikletiyle şarkı söylemesiyle İsveç Farisisi Arash, kusursuz Farsçasıyla Yılmaz Erdoğan Gergedan Mevsimi’nin konumu ortalamakta, bir viteslik yükselişin fırsata dönüşmemesine yardımcı olmaktadırlar. Ghobadi’nin tüm bu karmaşa içinde Sahel Farzan karakterine yüklemiş olduğu sessizlik oldukça yavan durmakta, plastik bir yorumlamaya doğru seyir hâlindedir film. Ghobadi, diriltmeye çalıştığı –ve de asil olan– hareketi muhtelif atıflarıyla sağlarken, kompozisyonun şaşırtıcı görselliğini gidişatın içine serpiştirerek zihinlerdeki doğuyu anlatır. Belki de en iyi yaptığı şey bu.
Bergmancı film dilinin zihne ve de içe, içimizdeki derinliklere seslendiği nettir. Ingmar Bergman statik, sessiz, düz plan çekimleriyle mekanın içinde zamanı eriterek soyut bir dünya oluşturur. Şövalye kahramanının Ölüm’le satranç oynadığı tipik Ortaçağ alegorisi Yedinci Mühür, umutsuzluk içindeki anlam yoklamalarını sorgular. Bergman, hakikatin ciddiyetini önemser, o ve onun merkezinden hiciv geliştirir. Ghobadi, bu noktada –hakikat eşiğinden uzağında bir pastoral koroda– yerini alıyor. Giderek çözülmeye başlayan film dilinin, zaman ve mekanın boyutunda –ondan daha da önemli olan- içindeki hakikat olgusunu flulaştırdığı görülür. Ghobadi’nin en saf aşıkları, toplumsal, ekonomik veya siyasal güçler tarafından kuşatılmış bir dünyada romantik uyumları bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır.Üçüncü kişi, Ghobadi’nin vizyonundaki duyguların öncüllüğüne, gerçekçiliğine sahiden de bir zincir halkası ekler. Bu da bastırılmış romantikte duygu doğrulamalarını arzu kalıplarının en üst mertebesine taşır. Yılmaz Erdoğan’ın şehvetle ruju emmesi bundandır.
Şiir
Temel anlatı kalıbı, Ghobadi’nin çağdaş gerçekliğin duygusal, tinsel bir dairesinde yorum gücüne dönüşmesiyle skorunu yükseltmeyi amaçlar. Lars von Trier’in sert filmi Antichrist, Bergman’ın hoşgörüsüzlükler evrenindeki yansıması Tystnaden, Sergey Parajanov’un olağanüstü dönem çalışması Unutulmuş Ataların Gölgeleri, Gergedan Mevsimi’ndeki kadın-erkek ilişkisindeki yorumlama gücünün çok ötesindedir. Ghobadi’nin –bir nebze- Lacloscu yaklaşımı –bilhassa Frenk sansasyon kökler, Monica Bellucci- ile diyaloğun tematiğe dağılımı stabildir, durağan ilerler. Ghobadi karakterlerinin başlarına siyah çuval geçirip münasabete itiyor olması, dış dünyanın acımasız dışavurumudur. İkili bir engeldir bu. Onların yaşamı, aşkı ve sevgisi bütünlükleri hapsedilmiş, elleri kelepçelenmiş. Değişmeyense iki kalbin kenetlenmesinin bozulmayacak olmasıdır.
Gergedan Mevsimi, minimalize şiirsel yönünü gösterirken kent algısının manzaralarını geniş planda sunar. Görüntü yönetmenliğinin ileri seviyede olduğu –buna karşın kimi efektler yapaydır- ve de derin panoramik sekanslarla geçişler yapılır. Kendi içinde çıkmaza sürüklendiği gibi, çıkış kapılarını da kapatır film. Bu bir Ghobadi arafıdır ve kendisi metropolitan entelektüel yansımaları ürkekçe bir tavırla sergiler. Kendi zirvesine çıkmaya çalışırken eksikliklerini kapatamaz. Ghobadi, Gergedan Mevsimi’ni iki parantez içinde sıkıştırıp durur. Trierci ütopik huzur, Bergmanvâri arayış yoklamaları, Tarkovski pencereli sinema estetiği, Michelangelo Antonioni’nin Monica Vitti’si ya da Rainer Werner Fassbinder’in Hanna Schygulla’sı gibi izdüşümlerin açlığı Ghobadi’nin erken dönem filmlerinden ne derecede uzak kaldığının, topraktan, kent filmi içinde hissiyat sorunsalıyla biçare kaldığının göstergesidir ki beynelmilel entelektüalizmini mana yoksunluğuyla buluşturmuştur.
Uluslararası platformda metnin güçlü potansiyelinin varsayımlar üzerine inşa edilmesi neticesinde eksik bir filmmiş gibi duran Gergedan Mevsimi, kendi arafından kurtulmaya doğru giderken, kendi çekirdeğinin muhafazasını yerine getirememekte, bununla birlikte doğunun taşlarını batıya fırlatarak da coğrafi gelgite maruz kalmaktadır. Ghobadi bu filmiyle, karakterlerinin büyüklüğüyle, hissetmeyi, içe işlemeyi, skalayı küçültmüştür. Onun çocukları ne kadar fıtriyse, filmleri o derece mükemmele yakındı. Gergedan Mevsimi farklı bir girişim, krizi aşma, iyi niyetli kent filmi, itidalli perspektif. Sözlerden alacaklı Behrouz Vossoughi, iyice yalnızdır. Ghobadi manifestosu ortadan ikiye ayrılmış durumdadır: Parçalar taşradan çok uzaktaydı, kaplumbağalar çoktan uçmuştu.
Kasım 2012
Kasım 2012
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder